Kadiri Yolu

 

El-Maide Suresi 1-11. Ayetlerin Tefsiri



El-Mâide Sûresi

1-11. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 20.08.2024

   بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم



Mushaftaki sıralamaya göre beşinci uzun sureler kısmının dördüncü suresidir. Medine'de inmiştir 120 âyettir.

Mâide sûresi, Medine'de inen uzun sûrelerden biridir. Medine'de inen Bakara, Nisa ve Enfâl sûrelerinde olduğu gibi, bu sûre de, inançla ilgili ko­nular ile Ehl-i kitap kıssaları yanında, çokça hukukî meseleleri kapsar. Ebu Meysere şöyle der: Mâide sûresi, Kur'an'ın son inen sûrelerindendir. Bunda, hükmü kaldırılmış bir âyet yoktur. İçinde 18 farz vardır.

Bu sûre, Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye'den dönerken inmiştir. Ge­nellikle, dinî hukukî hükümleri kapsar. Çünkü İslâm devleti yeni kurulmak­tadır. Onu yıkılmaktan koruyacak ve onu kuruluş ve istikrar yolunu çizecek İlâhî prensiplere ihtiyaç vardır.

Bu sûrenin kapsadığı hükümleri şöyle özetleyebiliriz: Akitler, kesi­lecek hayvanlar, avlanmak, ihram giymek, Ehl-i kitap kadınlarla evlenmek, dinden dönmek, temizlik hükümleri, hırsızlığın, yol kesiciliğin ve yeryü­zünde fesat çıkarmanın cezası, içki, kumar ve yemin keffareti ile ilgili hü­kümler, ihramlı iken av hayvanını öldürmek, ölürken vasiyet etmek, bahîre ve sâibe denilen hayvanlarla ilgili hükümler, Allah'ın şeriatı ile amel et­meyenler hakkındaki hüküm ve diğer şer'î hükümler.

Şer'î hükümlerin yanında Yüce Allah bu sûrede, öğüt ve ibret almak için bize bazı kıssalar da anlattı. Mesela, İsrailoğullarının Hz. Musa (a.s.) ile olan kıssasını açıkladı, ki bu kıssa, az sayıda azgın bir Yahudi toplulu­ğunu misal vermek suretiyle, onların inat ve taşkınlığına işaret eder. Bu grup peygamberleri Hz. Musa'ya "Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız dediler. Sûre bunların Tih çölünde kırk sene kalmaları netice­sinde meydana gelen dağınıklık ve kayıplarını anlatır.

Daha sonra sûrede, Adem (a.s.)'in iki oğlunun kıssası anlatılır.

Bu, Hâbil ile, Kabil kıssasında misallendirilerek anlatılan ve hayır ve şer kuvvetler arasındaki şiddetli mücâdeleye işaret eden bir kıssadır. Kıssada anlatıldığına göre Kabil, kardeşi Hâbil'i öldürmüş ve böylece yeryüzünde ilk defa çirkin bir suç işlenmiştir ve temiz ve suçsuz kan akıtılmıştır. Kıssa, insan tiplerinden iki tipi arz etmektedir: Bunlardan biri günahkâr kötü nefis tipi, diğeri faziletli iyi nefis tipidir. Nitekim âyet-i ker­imede, "Nihayet nefsi onu. kardeşini öldürmeye itti de, onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu. buyrulmuştur.

Sûre aynı zamanda, Hz. isa'nın bir mucizesi olup Havarilerin önünde meydana gelen "Mâide (sofra)" kıssasını da anlatır. Yine bu mübarek sûre, Yahudi ve Hristiyanların batıl inançları hakkındaki münakaşalarını anla­tır. Onlar zürriyet ve oğul gibi Allah'a yakışmayacak şeyleri O'na nisbet ettiler. Ahitlerini bozdular ve sözlerinden döndüler. Tevrat ve İncil'i tahrif ettiler. Hz. Rasulullah (ﷺ)'in peygamberliğini inkâr ettiler. Sûrede onla­rın daha nice sapıklık ve bâtıl inançları anlatılır. Bu mübarek sûre, büyük haşir günündeki korkunç durumu anlatarak son bulur. O gün Hz. îsâ (a.s.) insanların huzuruna çağrılır ve Allah'ı bırakıp da ona ibadet eden Hıristi­yanlar! susturmak için, Rabbi ona sorar: İnsanlara, "Beni ve annemi, Allah'­tan başka iki ilâh edinin" diye sen mi dedin? der. Hz. İsâ da: "Hâşâ seni tenzih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz der. Bu du­rum, Allah'ın düşmanlarını rezil eden ne korkunç bir durumdur! Bunun şid­detinden saçlar ağarır, ruhlar ürperir!

Sûrenin Fazileti

Abdullah b. Amr b. Âs'ın şöyle dediği rivayet olunur: Rasulullah (ﷺ) bineği üzerinde iken ona Mâide sûresi indi. Binek taşıyamadı. Bu­nun üzerine Rasulullah (ﷺ) bineğinden indi.

Hakim, Cübeyr b. Nufeyr’den rivayet ediyor. Demiştir ki: Haccetim, sonra Hz. Aişe’nin yanına vardım. Bana şöyle dedi;
- Ey Cübeyr! Maide suresini okuyor musun?
- Evet dedim. Bunun üzerine dediler ki:
- Aslında o sure son nazil olan (inen) suredir. O surede helal olarak neyi bulduysanız helal sayınız ve onda neyi de haram olarak bulduysanız, onu da haram kabul ediniz.

O halde Maide suresine çok önem verilmeli şayet kişi netsinden takva esasını kemale erdirmek istiyor, delaletin ve sapıklığın girdabından kurtulup özgürlüğe kavuşmak istiyorsa bir de herşeyden önce Allah’ın dinini öğrenip anlamak istiyorsa, çok büyük bir yeri olan bu sureyi iyi anlayalım ve hayatımızı onunla süsleyelim.

Sûrenin İsmi

Sûrede sofra mucizesi anlatıldığı için buna "Mâide sûresi" ismi veril­di. Havariler Hz. isa'dan, hak peygamber olduğunu göstermesi ve olayın kendileri için bir bayram olması maksadıyla bir sofra istediler. Bunun üzerine sofra geldi. Sofra kıssası, bu sûrede anlatılanların en dikkat çeke­nidir. Çünkü birçok mucizeyi ve Yüce Allah' m büyük bir lutfunu kapsa­maktadır.


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُر۪يدُ


1. -“Ey İman edenler! Akitleri yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal görmeksizin, size bildirilecekler müstesna hayvanlar size helal kılınmıştır. Muhakkak ki Allah dilediğiyle hükmeder.” 


Ey iman edenler, Rabbinizin size dini hükümlerle gönderdiği yükümlü­lükleri ve insanlarla yapmış olduğunuz alışveriş ve benzeri sözleşmeleri yerine getirin. İster Allah'a karşı olsun isterse insanlara karşı olsun kişi sorumluluk taşıdığı şeyleri yapmak zorundadır. Sizlere, deve, sığır, Koyun ve Keçi gibi hayvanların etleri helal kılındı. Ancak Allah'ın size, haram olduğunu bildirdiği leş, boğularak ölen, dövülerek ölen ve Allah’tan başkası adına kesilen ve benzeri hayvanlar müstesna.


Hac sırasında ihramlı iken avlanmayı helal saymayın. İhramlı olduğunuz zaman avlanamayacağınızdan, siz sıkıntı çekmeyesiniz diye bu avlanan hayvanlardan sizin avlamamış olmanız şartıyla yiyebilirsiniz. Şüphesiz ki kullarının tüm maslahatlarını bilen Allah, yarattıkları hakkında, helal, haram ve farz gibi dilediği hükümleri gönderir.


***


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًاۜ وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواۜ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ


2. -“Ey İnananlar! Allah'ın nişanelerine, hürmet edilen aya, hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklar takılan hayvanlara, Rablerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyt-i Haram'a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan men ettiği için bir topluluğa olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın; iyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah'tan sakının, Allah'ın cezası şiddetlidir..

Ey îman edenler, Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal saymayın, farzlarını ihlal etmeyin, hürmetsizlik yapmayın. Haram aylarında düşmanlarınızla savaşarak o ayların kutsallı­ğını ihlal etmeyin. Ondaki helal kılınışı haram saymayın. Haram aydan kasıt, Hacc ayları mıdır yoksa tüm haram aylar mı kast edilmektedir? Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarının tümü mü? Bu hususta iki görüş vardır: 

Birincisi, “Hacc aylarında insanları Hacc’dan men edecek bir iş işlemeyiniz.” şeklindedir. 

İkinci görüşe göre ise, “Haram aylarda, haram ayların saygınlığına gölge düşürecek bir davranışta bulunmayınız.” şeklindedir. Haram aylarda  kafirlerle ve isyancılarla savaşmanın helal olduğunda icmada bulunulmuştur. Yılın her ayında savaş yapılır. 

Allah’a yakın olmak için ve onun sevabını ümid ederek Kabe’ye hediye edilen kurbanlara ve boyunlarına takılan nişanlara saygısızlık etmeyin.  

Beytül Harama yönelen ve orada ticaret yaparak rablerinin lütfundan istifade etmek isteyenlere de saygı gösterin. Onlara dokunmayın. İhramdan çık­tıktan sonra avlanmanızda mahzur yoktur. Sizi daha önce Mescid-i Haram’dan men ettikleri için kendilerine karşı düşmanlık beslediğiniz insanlara karşı olan düşmanlığınız, sizi, onlara saldırmaya sevketmesin. İyilikte ve takvada yardımlaşın. Günah işlemede ve Allah'ın haram kıldığı saldırganlık ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak ondan kor­kun. Şüphesiz ki Allah, kendisine karşı geleni cezalandırması pek şiddetli olan­dır. Çünkü cehennemin ateşi sönmez ve alevi tükenmez.


***/***


حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

3. - “Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten kopmak)tır. Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir..” 


Size, kendi kendine ölüp murdar olan hayvanlar haram kılınmıştır. Bunlardan balık ve çekirge müstesnadır. Kan haram kılınmıştır. Burada bahsi geçen kan akan kan manasındadır. Ancak ciğer, dalak ve damarlarda kalıp kesimden sonra çıkmayan kan ise haram değil, mübahtır. Domuz eti  haram kılınmıştır. Domuzun tüm türleri, ister evcil olsun isterse yaban olsun hiçbir fark yoktur; hepsi de kesinlikle haramdır. Allah’dan başkası adına boğazlananlar haram kılınmıştır. Yani Lat ve Uzza heykelleri adına  kesiyorum veya kesim esnasında başka bir varlık adına kesiyorum şeklinde birşey söyleyerek kesilen bir hayvan da haram kılınmıştır. Ancak, İslam alimleri besmeleyi bilerek yada unutarak terketme konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. 

Boğularak ölen hayvanlarda haram kılınmıştır. İster birisinin boğması sonucu ölmüş olsun, ister olduğu yerde herhangi bir şekilde boğulmuş olsun, haramlığını bir şey değiştirmez. Herhangi bir şekilde darbe sonucu ölen hayvanın da ölmesi halinde yenmesi haramdır. 

Adiyy b. Hatem diyor ki; Resulullah  (ﷺ)  şöyle söyledim: 

“Ey Allah'ın resulü! Ben miraz (Bir tarafı sivri bir tarafı küt olan bir avlanma aleti) ile avlanıyorum. Bu konuda ne buyurursunuz? Resulullah (sav) şöyle buyurdular: “Miraz ile avlandığın zaman, eğer miraz avı delerse onu ye. Eğer keskin olmayan tarafın değmesiyle hayvan ölürse o avı yeme.”

Yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen, yırtıcı hayvan tarafından parçalanan hayvanlar da size haram kılınmıştır. Yüksek bir yerden düşerek ölen, bir kuyuya düşüp, oraya yuvarlanarak ölen, iki hayvanın toslaşması sonucunda ölen hayvanın eti de isterse boynuz hayvanı yaralayıp kanatsa ve bu kan hayvanın kesim yerinden gelse bile yine de haramdır. Bir de yırtıcı hayvan tarafından bir kısmı yenmiş ve aldığı yara sonucu ölmüş olan bir hayvan da haramdır. Yırtıcı hayvandan kasıt Aslan, Kaplan, Pars, Puma, Leopar, Kurt, Köpek vb. hayvanlar bu kapsama girer. Canları çıkmadan evvel eğer yetişirseniz kestiğiniz hayvan müstesnadır burada adı geçen hayvanlar henüz can çekişme de iken yetişir ve Keser isek haram olmaktan çıkar Bu gibi can çekişen hayvana yetişilmesi üzerine besmele çekerek kesilmesi halinde yenmeleri Helal olsun Nitekim Ebi hatim Hz. Ali (ra)'dan şöyle rivayet ediyor Hz. Ali demiştir ki: “Eğer hayvan kuyruğunu titretirse ya da ayağını teperse, ya da gözünü açıp kapatırsa bunu ye.” 

İbn Cerir’in  Hz. Ali'den rivayetçi ise  şöyledir: “Eğer vurularak, düşerek ve boynuzlanarak ölmekte olan hayvana yetişirsen, hayvanda henüz ayaklarıyla debelenerek can çekiştiğini gösterir bir hareket içerisinde ise, böylece kesilmesi halinde ve bu emarelerin olması şartıyla o hayvandan ye.”  

Kesilen hayvan kesim esnasında canlı olduğuna işaret eden herhangi bir harekette bulunursa o hayvanın yenmesi helaldir. Bu, cumhur-u fukahanın da görüşüdür. Aynı zamanda İmamı Azam Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Ahmed b. Hanbel bununla fetva vermişlerdir. Ancak İmam Malik bu dereceye gelmiş bulunan ve bu halde kesilen bir hayvanın helal oluşuna muhalefet etmiştir. İmam Malik kesmeyi caiz görmüyor. Ancak yırtıcı hayvanın parçaladığı hayvan halen yaşıyorsa, bunun kesilip yenmesini caiz görmektedir. 

Dikili taşlar üzerine kesilenler, yani putperestlerin orada (Beyt’te) bulunan dikili putlar üzerine kurban kesmesi haramdır. Onlar bu kurbanlıkları orada bulunan putların adına, kendilerini Allah'a yaklaştırdıklarını iddia ederek kesiyorlardı.

Fal oklarıyla kısmet aramanız, size haram kılınmıştır. İşaretlenmiş kumar oklarıyla kısmet aramanız haramdır. Müşriklerden herhangi birisi bir yolculuğa savaşa veya ticaret için bir yere gideceği yahut nikah yapacağı veya buna benzer işlerden biri olduğunda fal oklarına başvururlardı. Bu oklar üç taneydi. Birisinde “Rabbim bana emretti” yazılıydı. İkincisinde ise “Beni nehyetti” yazılıydı. Üçüncüsü ise boş idi. Eğer emir yazılı olan ok çıkarsa, istediğini yapar. Yasak olanı çıkarsa yapacağı işten vazgeçerdi. Eğer, boş olan çıkarsa çekme işini tekrarlardı. Fal oklarıyla kısmet aramak demek oklar yoluyla kendisine taksim edilmemiş olanı bu yolla isteyip ortaya çıkarmaktır. İşte ”Bunlar fasıklıktır” yani fal oklarıyla kısmet aramak ya da yukarıda sayılan tüm haramlardan herhangi birini işlemek, Allah'a itaatin dışına çıkmaktır.

“Bugün küfür edenler sizi dininizden etmek ümidini kesmişlerdir.” Ve onu geçersiz hale getirmekten ümitsiz duruma düşmüşlerdir. Size üstün gelme ümidini de yitirmişlerdir. Öyleyse onlardan korkmayın da benden korkun. Samimiyetle ve sadece benden korkun. Onlara muhalefetiniz nedeniyle kafirlerden sakın çekinmeyin korkmayın. Sadece ve sadece bir tek olarak benden korkun. Zira bütün işlerinizi ben çekip çeviririm. 

“Bugün dininizi kemale erdirdim.” Helal ve haram konusunda sizi sorumlu tutacağım şeylerden ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sizin adınıza kemale erdirdim. Haram ve helali, islam kanunlarına bağlı kalmanız ve kıyas kurallarını bilmeniz hususlarını da size öğrettim, kemale erdirdim. Nitekim, beyan açısından kemale erdirildiği gibi, Hz. Muhammed (ﷺ)'e uyarak onu en yüksek örnek kılmakla ve ashabıyla birlikte en yüksek nümune yapmakla da dininizi kemale erdirdim. 

“Üzerinize olan nimetimi tamamladım” Sizi müslüman bir ümmet olarak ortaya çıkarmak ve size her türlü üstünlüğü vermekle, en önemlisi de cahiliyenin her yerdeki tüm kalıntılarını ortadan kaldırmak ve silip süpürmekle ve size din olarak İslam'a beğendim dinler arasında sizin için İslamı seçip tercih ettim. Hoşnud kalınacak tek dinin islam dini olduğunu size bildirdim. 

“Her kim açlıktan darda kalırsa günaha kaymaksızın (bunlardan yemeye mecbur kalırsa) Muhakkak ki Allah Ğafur’dur Rahim’dir.” Yani kim ölü eti leş bunun gibi şeyleri yemek zorunda kalırsa, açlıktan dolayı bunları yersen herhangi bir günaha sapmaksızın, Allah'a isyanı düşünmeksizin yemesi halinde, muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir. Böyle darda kalanı bağışlar. Böyle hallerde ölü etini yemek vacip olur. Bu da kişiyi yiyecek olarak onun dışında başka bir gıda maddesi bulamaz ve canından olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa bu halde yemesi vacip olur. Ancak durumlara göre kimi zaman mendup, kimi zaman da mübahtır. Fakat şu noktada fakihler ihtilafa düşmüşlerdir. Acaba kendisini ölümden kurtaracak kadar mı yemeli? Yoksa doyasıya yemelimidir? Ya da hem doyasıya yemeli hem de ondan azık edilmeli mi? Bu konuda değişik görüşler ileri sürülmüştür. 

Bir de şu konuda ihtilaf edilmiştir: Bir kimse bir ölü-leş ve bunun yanında bir de başkasına ait yiyecek bulsa, ya da ihramlı iken bir av bulsa, bu kimse bunlardan hangisini alıp yemeli? Ölü etini mi? yoksa avı mı almalı? Avı alması halinde ceza gerekir mi? Ya da karşılığını ödemek suretiyle başkasına ait olan yiyeceği alıp yemeli midir? Bu hususta iki görüş bulunmaktadır.

İbni keser diyor ki: Darda kalan bir kimsenin ölü etinden yemesi için mutlaka üzerinden üç gün geçmesi şartı yoktur. Nitekim sıradan bir çokları ve daha başka kimselerin düşündükleri böyle olmakla beraber, bu şart değildir. Kişi darda kalınca ve yiyecek başka bir şey de bulamayınca bundan yemesi caizdir. 


يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

4. - “Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar, de ki: Size temiz olanlar helal kılındı; Allah'ın size öğrettiği üzere alıştırıp yetiştirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın. Allah'tan sakının, doğrusu Allah hesabı çabuk görür..” 


Ey Muhammed, müslümanlar sana, Allah’ın kendileri için neyin yenilme­sinin helal kılındığını soruyorlar. Bu soruyu soran kişiler Adiyy b. Hatem ve Zeyd b. Mühelhel’dir. Onlara de ki: "Size temiz ve helal olan şeyler helal kılındı. Kendilerini öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların, sizin için ya­kaladığı av hayvanları da helaldir. Sizler o avcı hayvanları Allah’ın size (akılla) öğret­miş olduğu şekilde eğitin. Onların sizin için yakaladığı av hayvanlarından yeyin. Avcı hayvanları avın üzerine salarken besmele ile salın. Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak ondan korkun. Ve bilin ki Allah, hesaba çekmesi çok süratli olandır. Bütün yaratıkların hesabını en kısa zamanda bitirir. Çünkü Allah’ın bir şeyle meşgul olması, diğer şeyle meşgul olmasına engel değildir.


اَلْيَوْمَ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۜ وَطَعَامُ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْۖ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْۘ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَ وَلَا مُتَّخِذ۪ٓي اَخْدَانٍۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۘ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ۟


5. - “Bugün, size temiz olanlar helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İnanan hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helaldir. Kim imanı inkar ederse, şüphesiz amelleri boşa gider. O, ahirette de kaybedenlerdendir.

Ey müminler, kesilen hayvanlardan ve yiyeceklerden temiz olanları size helal kılındı. Murdar olanları size haram kılındı. Ehli kitap yani yahudi ve hıristiyanların kestikleri hayvanların etleri sizin için helal kılınmıştır. Sizinde onlara  yedirmenizde bir günah ve sakınca yoktur. Müminlerin hür kadınlarıyla, kendilerine kitap verilen yahudi ve hıristiyanların hür ve iffetli kadınlarıyla evlenmeniz de size helal kılındı. Sahabeden bazıları buna karşı çıkmış olsada evlenenlerde olmuştur. Bunların evlenmekten doğan mehirlerini ödemeniz halinde ve verdiğinizde müslüman kadının hakkı gibi onunda hakkı verilmelidir. Evlenmek istediğiniz bu kadınların zina eden ve gizli dost tutmamış olması gerekir. Bunlarla nikah mübahtır. Kim islam şeriatını, Allah’ın helal ve haram kıldıklarını inkar ederse bütün yaptıkları boşa gitmiştir. O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır. Onlar cenneti kaybedecek, buna karşılık, içinde ebedi kalmak üzere cehennemi kazanacaktır. 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

6. - “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.”

"Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman" Ayet, sizler abdestsiz iseniz ve namaz kılmak istediğinizde ya da uykudan kalktığınızda zaman abdest almayı emrediyor. Halbuki böyle bir emir aslında abdestsiz olan kimse içindir ve farzdır. Abdesti olan için ise mendupluk ifâde eder.

Ahmed b. Hanbel, İmam Müslim ve daha başkalarının Hz. Büreyde'den 

rivâyetlerine göre; Büreyde şöyle demiştir: "Rasûlullah (ﷺ) her namaz esnasında abdest alırdı. Ancak Mekke'nin fethi gününde abdest aldı ve mestleri üzerine mesh yaptı. Namazlarını da bir tek abdestle kıldı.

Bunun üzerine Ömer (r.a.) kendisine:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Sen şimdiye kadar işlemediğin bir işi yaptın dedi.

Rasûlullah da:

"Ey Ömer! Gerçekten ben bunu bile bile yaptım." diye buyurdu."

"..Yüzlerinizi yıkayın..." Fakihlere göre yüzün tarifi şöyledir: Başın saç

bitiminden sakalların son bulduğu yere kadardır ki, uzunlamasına çene altı

dahildir. -Ancak başın dazlak olması ya da tamamen alnı da kaplarcasına

gür saçlı olması, normal saç bitimi tarifi için bir ölçü değildir- Normal saç

bitimi ne ise tanım oradan itibarendir.

Enlemesine başın tanımı şöyledir: İki kulak arası olan kısım. Şakakların iki tarafındaki dazlak yerin baştan mı yoksa yüzden mi olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Sakalın farz olan mahallinden sarkmış olan kısım hakkında ise iki görüş bulunmaktadır.

Birincisine göre; muvacehe (yüzyüze gelme) bu şekilde olduğundan suyu bunun üzerinden akıtmak farzdır. İkinci görüşe göre farz değildir. Sakalı olan kimsenin sakallarını aralaması müstehaptır. Ağıza ve buruna su vermek hususu ise bir kaç görüşle ele alınmıştır:

a. Ahmed b. Hanbel'in mezhebine göre bu ikisinin (ağız ve burun) hem boy abdestinde, hem de normal abdestte yıkanmaları farzdır.

b. Abdest ve gusülde bu iki organın yıkanması müstehaptır. Nitekim İmam Malik ve İmam Şâfiî'nin mezhebi bu merkezdedir.

c. Hanefilerin mezhebine göre iki organın yıkanması gusülde farzdır. Abdestte ise müstehaptır. Nitekim "..dirseklere kadar ellerinizi yıkayın.." Yani dirseklerle birlikte.

İbn Kesir diyor ki: "Abdest alan kimse için müstehap olanı şudur: "Abdest alan kimse, bileklerinden başlayıp dirsekleri ile birlikte tüm kolunu yıkamalıdır. Nitekim Buharî ve Müslim, Rasûlullah (ﷺ)'dan şu rivayette bulunuyorlar:

"Ümmetim kıyamet gününde aldıkları abdestin etkisiyle uzuvları bembeyaz olarak çağrılırlar. Bu bakımdan sizden kim abdest uzuvlarının kıyamet gününde parlak ve nurlu olmasını isterse, azalarını iyice yıkasın."

Ayrıca Müslim'in Sahihinde şu rivayet yer almaktadır: "Mü'minin süsü, abdesti nereye kadar ulaşırsa oraya kadar erişir."

"Başınıza da meshedin.." İmam Ahmed b.Hanbel ve İmam Malik bütün başı mesh etmeyi vacip saymışlardır. İmam Şafiî ise, Mesh adı verilen şeyin en azı ne ise onu meshetmekle, mesih yerine gelmiş olur, farz olan budur. Bunun için bir sınır getirmiyor. Hatta Şafiî (r.a.)'ye göre kişi başından

bazı saçlarını mesh etse yeterlidir. Hanefîler ise başın dörtte birini mesh etmeyi vacip görmektedirler. Bu ise miktarıdır.

Meshin tekrar edilip edilmeme konusu ise tartışmalıdır. Ancak Şafiî mezhebinin meşhur olan görüşüne göre diğer organların yıkanmasının tekrarı gibi meshin de tekrarı müstehaptır. Hanbeli mezhebine göre bir tek mesh yapılmalıdır. Hanefilere göre ise bir tek su ile üç defa üst üste mesh edilebilir. Müstehap olanı budur.

"..Ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı da (yıkayın)." Yani topuklarla

birlikte ayaklarınızı yıkayın. Bu âyette ayakları yıkama esnasında su dökerken suyu dikkatli kullanmalıdır. 

"..Eğer cünüp iseniz hemen temizlenin.." tüm vücudunuzu, hiç kuru

bir yer kalmamak kaydıyla yıkayın.

"..Eğer hasta olmuşsanız veya seferde iseniz yahut helâdan gelmişseniz

veya kadınlara yaklaşmış da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin."

Burada "yahut helâdan gelmişseniz.." buyruğundaki "yahut" ifadesi

"ve" anlamındadır. Buna göre mana: "..ve helâdan gelmişseniz.." demektir. Böylece hasta ve yolcu olan kimse, abdestsizse hemen teyemmüm etmesi

gerekmez.

“Allah size zorluk göstermek istemez.” Temizlik konusunda Allah zorluk göstermez. Hasta olmanız ve suyu kullanamamanız halinde bir ruhsat olarak size teyemmüm etme izni verildi. Bu müminlere bir rahmettir. Ancak teyemmüm bazı durumlarda su yerine geçmek üzere, meşru kılınmıştır. Lakin  sizi temizlemek ister.” Su ile temizlenme imkanı bulamadığınız zaman, toprak ile temizlemeyi ve üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki, şükredesiniz. Azimetlerine bağlı kalmanın yanında ruhsatları olan nimetlerini de tamamlar mki, size vermiş olduğu genişlik, merhamet, bağış, acıma ve kolaylıklardan ötürü nimetine şükredesiniz. Bütün bunlar içinde size sevap ve mükafat versin. 


وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

7. - “Allah'ın size olan nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizi andına bağladığı sözünü anın. Allah'tan sakının, Allah içinizde olanı elbette bilir.

Sizi İslam'a ve hidayete lütuf kıldığı için Allah'ın üzerinizdeki nimetini her daim an. işittik itaat ettik dediğinizde sizi onunla bağışlamış olduğu misakını yani anan Allah ile yapmış olduğunuz akdi de bir de işittik ve itaat ettik dediğiniz Misakı ana bu ayet müminin eşitlik ve itaat ettik tarzındaki misakının Allah ve Resulü ile yapılmış olan bir akit ve Misak olduğunu göstermektedir Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile yapılan beatte müslüman oldukları zaman  Onlar şöyle söylemişlerdi: “ Allah'ın Resulünü dinlemek, Ona itaat etmek, sevinçli anımızda ve sıkıntılı vaktimizde yanında yer almak, Onu kendimize tercih etmek, Ehil olmayanlarla tartışmamak üzere kendisiyle sözleştik.” 

Allah'tan sakının sakın verdiğiniz Misakı anlaşmayı bozmayın kişi dikkatli bulunmalı takvayı elden bırakmamalı Muhakkak ki Allah kalplerdekini (özünü) bilir. Kalplerin içinde gizlenen hayır veya şerrin hepsine vakıftır Bu bir vaattir söz vermedir. 

***/***


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

8. - “Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden haberdar'dır.

Ey iman edenler Allah için adaleti gözden şahitler olun. Allah için adaletini yerine getirin insanlar için gösterişten uzak olacak şekilde Adil olun şahitlikleriniz Adil olsun adaletle muamele ediniz zulmetmeyiniz. ve bir topluluğa karşı olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin adil olun. Adalet takvaya daha yakındır adaletli davranmak, Allah korkusu üzere olmak ona yakın olmaya vesiledir. Kin ve buzdan uzak olmalı adaletsizliğe sevk edecek söyle ve hareketlerden uzak durulmalıdır. Adalet takvaya daha yakındır. Adalet sadece dindaşlarınıza karşı değil tüm Müslümanlara karşı ve insanlığa karşı uygulanmalıdır. Birbirlerini veli ve dost edinen Müminler adaletli davranmalarının gerekli olduğunu bilmelidirler. Allah'tan sakınmak emredilen ve nehy edilen hususlarda ona uymak gerekir Muhakkak ki Allah işlediklerinizden haberdardır. Bu hem vaad hemde korkutmadır. İyilik işleyenlerin sonlarının iyi olacağını, kötü söz veya hareketlerde bulunanların akıbetinin de kötü olacağını bildirmektedir. 

وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ


9. - “Allah, inananlara ve yararlı işler işleyenlere mağfiret ve büyük ecir olduğunu vadetmiştir.”

Allah iman edenlere ve Salih amel işleyenlere günahlarının affını vaat etmiştir ve büyük bir ecir de vaat etmiştir ki bu ecir de cennettir.

 ***/***


وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ

10. - “İnkar edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir.”

Küfür edenlere ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar ki Kainat ve Kur'an içindeki birçok ayetlerimizi kabul etmeyip inkar ederler peygamberlerinin eliyle gösterdiği birçok mucizeleri reddederler ve onlar cehennem yaranıdırlar ve oradan asla çıkıp ayrılamazlar.

***/***

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ هَمَّ قَوْمٌ اَنْ يَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ۟

11. - “Ey İnananlar! Allah'ın üzerinize olan nimetini anın: Hani bir topluluk size tecavüze kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah'tan sakının, inananlar Allah'a güvensinler.”

Ey iman edenler Allah'ın üzerinize olan nimetini hazırlayın hani bir kavim size el uzatmaya kalkışmıştı yani sizi öldürmek istemişti de onların ellerini üzerinizden geri çekmişti sizi öldürmekten size saldırmaktan Allah onları men etmişti Allah'tan sakının ve müminler Allah'a dayanıp güvensinler engelleyici ve koruyucu olarak o bize yeterlidir bu tekrar tekrar anlatılan bir Allah'ın nimetidir sahabeler bunu çok kez müşahede de etmişlerdir Müslümanlar da her zaman buna şahit olmuşlardır. Özellikle bu konuların böyle tekrar edilmesinin hikmeti takva ve tevekkülü hatırlat gayesine bağlıdır. Bu ayetin nüzul sebebi Gavras b. Haris olayıdır. Çünkü bu adam Hz Peygamberi pusuya düşürüp ansızın öldürmek istiyor idi bunda başarılı olamamıştı. 

Bir rivayet daha var ki şu da olabilir Kab b. Eşref adındaki Yahudi ile Arkadaşları Hz. Peygamber(ﷺ)’in, Amirilerin diyetleri meselesi için Yahudi Nadir oğullarından diyet barına katılmaları için kendilerinin de haklarına düşeni vermelerini isteyecekti işte adı geçen Kab ve Arkadaşları Resulullah'a saldırıp onu yakalamak ve tuzağa düşürmeyi planlamışlardı. Yahudi Amr b. Cuhaş b. Ka’b bu tuzak emrini vermişti emir gereği Kab b. Eşref ve arkadaşları eğer Hz. Peygamber (ﷺ)’in bir duvarın dibinde oturursa onlar hemen orada toplanacaklar damın üstünden Resulullah (ﷺ)’in üzerine yuvarlayacaklardı. Allah (CC) bu tuzağa Hz. Peygamber (ﷺ)'e bildirdi. Hz Peygamber(ﷺ) hemen Medine'ye geri döndü ashabına da kendisini izlediler. Buna da tercih edilen genel olarak azap gününde olanları hatırlatmak da ve ibret almayı da gerekmektedir. 

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs