Kadiri Yolu

 

Kürsi Ne Demektir

Kürsi Nedir

Kürsi Sözlükte “bir şeyin aslı, üst üste konulmuş veya çeşitli parçalardan oluşturulup üzerinde oturulan sandalye” gibi anlamlara gelir. Terim olarak “naslarda Allah’a atfedilen ve ilahi hükümranlığı ifade eden manevi yahut nesnel varlık” diye tanımlanır. Kürsi, Kur’an’da yer aldığı iki ayetin birinde Allah’a nispet edilmiş ve Onun kürsisinin göklerle yeri kuşattığı belirtilmiştir (el-Bakara 2/255). Bu ayete Âyetü’l-kürsî denilmiştir. 

Diğerinde ise Hz. Süleyman’ın tahtını ifade etmektedir (Sâd 38/34). Hadislerde kürsi “insanların üzerinde oturduğu nesne” manasında kullanıldığı gibi Allah’a ve Cebrâil’e de nispet edilmiştir (Dârimî, “Riḳāḳ”, 80; Buhârî, “Edeb”, 118; Müslim, “Îmân”, 255). 

Hadis kaynakları dışındaki bazı tefsir ve akaid kitaplarının Resûlullah’a atfettiği rivayetlerde kürsinin göklere ve yere nispetle büyüklüğü çölün ortasına atılmış bir demir halkası örnek verilerek anlatılır; böylece kürsinin gökleri ve yeri kuşattığı gibi arşın da kürsiyi ihata ettiği (Beyhakī, s. 510-511; İbn Kesîr, I, 13), Kürsi ile ilgili anlatılan rivayetler genellikle zayıf kabul edilmiştir.

Kur’an’da ve sahih hadislerde geçen kürsinin anlamıyla ilgili olarak ileri sürülen çeşitli görüşleri şu noktalarda toplamak mümkündür: 
  1. Kürsi ile arş kastedilmektedir. Zira Arapça’da her ikisi de aynı anlamda kullanılır. Hasan-ı Basrî’ye nispet edilen bu görüş pek taraftar bulmamıştır (Makdisî, I, 166). 
  2. Kürsi “ilahi ilim” manasına gelir. İbn Abbas’tan nakledilen bu görüş, başta Taberi ve İbnü’l-Cevzî olmak üzere pek çok alim tarafından benimsenmiştir. Ancak kürsinin sözlükte “ilim” manasına gelmediği ve İbn Abbas’a atfedilen rivayetin zayıf olduğu ileri sürülerek sözü edilen yorum Selefiyye âlimlerince eleştirilmiştir (İbn Kuteybe, s. 38-39; İbn Teymiyye, VI, 429). 
  3. Arşın yanında (veya altında) bulunan nesnel bir varlık olup “iki ayağın bastığı yeri” ifade eder; sahih hadisler de kürsiye bundan başka bir anlam vermeyi imkansız kılar. Kürsîyi Allah’a yön, hatta mekân nisbet etmenin delilleri arasında görerek bu şekilde manalandıran Selef alimleridir (Osman b. Saîd ed-Dârimî, er-Red ʿale’l-Merîsî, s. 429; İbn Teymiyye, V, 55; VI, 584; Zehebî, s. 143). 
  4. Kürsi sekizinci felektir. Nitekim bazı rivayetlerde kürsinin göklere ve yere nispetle büyüklüğü çölün ortasına atılmış bir demir halkası gibi tasvir edilmiştir. İslam filozoflarının ve İsmâiliyye’nin benimsediği bu görüş de zayıf rivayetlere dayandığı ve sahih hadislerle bağdaşmadığı için eleştirilmiştir (İbn Kesîr, I, 14). 
  5. İlahi saltanatı, hakimiyet, yücelik ve büyüklüğü tasvir eden bir kavram olup maddi bir varlığa tekabül etmez. Zira Kur’an, zihni manaları duyularla algılanabilen hissi varlıklar gibi tasvir ederek anlatır. Kaffâl ve Zemahşerî bu görüştedir (el-Keşşâf, I, 385). 
  6. Kürsi arşın altında ve yedinci kat göğün üzerinde bulunan nesnel bir varlık olmakla birlikte Allah’ın zatıyla ilgili bir yön veya mekan teşkil etmez; bu konuda İbn Abbas’a atfedilen rivayet maddi anlamda yorumlanamaz. Şu halde Allah’ı maddi varlıklara benzemekten tenzih etmek için hem kürsinin ilahi zata mekan ve yön teşkil etmediğini vurgulayıp ilahi hakimiyet gibi mecazi manalar vermek, hem de naslara uygunluğu sağlamak amacıyla onun nesnel varlığı bulunduğunu kabul etmek gerekir. Kürsinin nesnel varlığını mutlak mekan olarak anlamak da mümkündür. Fahreddin er-Râzî ve Elmalılı Muhammed Hamdi bu görüşü benimsemiştir (Mefâtîḥu’l-ġayb, VII, 12-13; Hak Dini, I, 850-858). 
  7. Gayb alemine ait bir kavram olup gerçek manasını bilmek imkansızdır. Varlığına inanarak mahiyetini ilahi ilme havale etmek en uygun yoldur. Bu görüşü de Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsî ve M. Reşîd Rızâ gibi değişik ekollere mensup alimler benimsemiştir (el-Bedʾ ve’t-târîḫ, I, 167; el-ʿAvâṣım, s. 314; Rûḥu’l-meʿânî, III, 10; Tefsîrü’l-Menâr, III, 33). 
  8. Bütün fiili sıfatların tecellisinden ibaret olup “ilahi emirlerin ortaya çıktığı yer” demektir. Arşta kuvve halinde bulunan ilahi kelimeler kürside fiil haline gelip tecelli eder. Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Şa‘rânî gibi bazı sûfîler bu görüştedir (el-Yevâḳīt, I, 110-111). 

Bunların içinde, naslarla uygunluğu ön plana alan ve ulûhiyyet makamını yaratıklara benzemekten tenzih eden Fahreddin er-Râzî ve Elmalılı’ya ait görüşün isabetli olduğunu söylemek mümkündür.

Kaynak: TDV İslam ansiklopedisinden Yararlanılmıştır.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs