Kadiri Yolu

 

Bakara Suresi 208-220. Ayetlerin Tefsiri



Bakara Suresi 208-220. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 09.04.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم



Ey iman edenler! hitabı ile bugünkü tefsir dersimiz başlamaktadır. Bu İslam'a giriş için davettir. “Silm” girin buyruğu nefsin halis olarak Allah’a bağlanması gerçekleşir ise artık İslam'ın bütün hükümlerine bağlanmaya, bu hükümlerin gereğince kavramaya ve bu konuda katıksız olarak Allah’a teslim olmaya hazır hale gelmiş demektir. Artık şeytanın ve onun uşaklarının adımlarını takip etmeyip İslam'ın hükümlerine uymaya, infak etmeye, savaş, içki ve kumara dair hükümler sunulmakta, yetimlere dair hükümlere yönelik açıklama yapılmaktadır.

Bakara Suresi 208-220. Ayetlerin Tefsiri

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

208- “Ey iman edenler! Tamamıyla İslam'a girin şeytanın adımlarına uymayın Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır”

Ey iman edenler Rıza göstererek teslimiyetle ve imanınızın bir gereği olarak hep birlikte İslam'a girin ve şeriatın koymuş olduğu bütün hükümleri yaşayın ona uymak emrettiklerini kabul etmek vesveselerinin peşine takılmak suretiyle de şeytanın adımlarına uymayın Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır onun hakkındaki düşmanlığı apaçık ortadadır Allah'ın kullarına aldatan insanları davet ettiği şeyler üzerinde düşünen bir kimse ise şeytanın düşmanlığını gayet açık bir şekilde görecektir seni ateşe çağıran ve sonuçta oraya götürenden daha büyük bir düşman olabilir mi?

فَاِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

209- “Size apaçık deliller geldikten sonra yine kayarsanız bilin ki Allah şüphesiz azizdir hakimdir”

Size hakkın yolunu arayan beyan gösteren gerçekler geldiği halde hak yoldan dönüp saparsanız biliniz ki Allah her şeye galiptir hiçbir şey size azap etmekten onu engelleyemez o emrinde ücretlerinde hakimdir Bu sebeple de ancak hak ile azap eder. buradaki açık deliller Hz Muhammed (ﷺ) Kur'an-ı Kerim ve İslam dinidir Bunlardan sonra sapıklığa düşenler hak yoldan şaşırmış Üzülme inkara ve küfre düşmüş olurlar ve her şeye gücü yeten Allah'ım cezalandırmasına layık olurlar ayeti kerime insanları bu gibi durumlara düşmemeleri için uyarmaktadır.

هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَأْتِيَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَقُضِيَ الْاَمْرُۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟

210- “Onlar Allah'ın buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte kendilerine gelivermesini ve işlerin(in) bitirilivermesini mi bekliyorlar? Halbuki Bütün işler Allah'a döndürülür.”

Helak edilmeye layık olan kimseler hakkında azab hükmü verilerek bu azabın da bitirilivermesini mi gözetliyorlar? Eğer hep birlikte itaate girmeyi bırakıp şeytanın adımlarına uyan ve Muhammed'i yalanlayan bu insanlar, kulları arasında hüküm vermek ve işlerini sonuçlandırmak için Allah'ın kıyamet gününde bulut gölgeleri arasında kendilerine gelmesini ve meleklerin de gelmesini ve yaratılanlar arasında adaletle hükmedilerek işlerinin bitirilmesini mi beklerler? Onlar Allah’ın emrinin Buluttan Gölgeler içerisinde hükmüyle ve azap ve ceza ile gelmesinden başkasını ve meleklerin de geri vermesinden başkasını bekliyorlar Bununla birlikte ortadaki görüş vardır Bu iki görüş ile Allah'ın hadis sıfatlarından tenzih edilmesi gerektiği ve zatında sıfatlarında ve fiillerinde ona hiçbir şeyin benzemediği konusunda ittifak halindedirler. Burada Rabbimin emrinin gelmesi olarak değerlendirilmektedir.

Kıyamet gününde yarattıkları arasında hüküm verme Allah'a aittir. Allah, birbirlerinden davacı olan hasımların aralarında hüküm verir ve herkes layık olduğu ceza ve mükafatı görür. Çünkü orada zayıfla kuvvetli, fakirle zengin eşittir. Orada zulüm yoktur. Adaletin gücü hakimdir. Bütün işler ahirette Allah'a döner. Yarattıkları arasında ahirette sadece O hüküm verir.

سَلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ كَمْ اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ اٰيَةٍ بَيِّنَةٍۜ وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

211- “Sor israiloğullarına; onlara ne kadar çok ve açık ayetler verdik diye. Kim kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini değiştirirse şüphesiz Allah'ın cezası pek şiddetlidir.”

Ey Resulüm israiloğullarına sor onlar Hz. Musa ile birlikte kendilerine gönderilen peygamberlerinin doğruluğunu gösteren ne kadar açık alamet ve net deliller geldi ve onlara tanık oldular. Fakat onlar bunlardan yüz çevirdiler ve İnkar edip yalanladılar. Allah'ın nimetine karşı nankörlük ettiler. Kim İslam'ı değiştirir ve onu inkar ederse bilsin ki, Allah cezası çok şiddetli azabı pek acıtıcı olandır.

زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۢ وَالَّذ۪ينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

212- “Küfür edenlere, dünya hayatı pek süslendi. ve onlar iman edenlerle Alay ediyor eğleniyorlar. Halbuki takva ya Erenler kıyamet gününde onların üstündedirler. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır”

Dünya hayatı kafirler için süslü gösterildi. Dünyaya ait geçici hayat onların gözlerine güzel gösterildi ve kalplerine yerleştirildi. Onların gözlerine süslü gösterilen geçici dünya hayatı, aslında onlar için bir cezadır. Müminlerle alay ediyorlar Onların gözünde dünya hayatının güzel gösterilmesi, onları mal ve mülklerinin olmaması ve adi dünyanın nimetlerine yeterince sahip olamamaları sebebiyle müminlerle alay etme durumuna sürükledi. Müminler maddi durumlarının düşük olması onlar için alay konusu oldu ve o kafirler ne zaman isteseler onlarla alay ettiler. Oysa muttakiler kıyamet günü onların üstündedir. Dünyanın fani ve adi süslerinden zevklerinden vazgeçmiş olan takva sahibi müminler, dünya hayatında kazanılan amellerin karşılığının verileceği kıyamet gününde, Allah katındaki mertebeleri itibariyle kafirlerin üzerinde olacaktır. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.

Herkesin rızkını veren Allahu Teala imtihan etmek ve denemek maksadıyla kullarından dilediğini sınırsız rızıklarla rızıklandırır. Daha doğrusu onlara böbürlenmeleri, kibirlenmeleri ve övünmeleri için onlara geçici bir süre verir. Sonra da onları ahirette o mal ve mülklerden dolayı hesaba çeker, amellerinin karşılığını onlara verir. Yine, Allah-u Teala kullarından istediğine de daha dünyada iken hesapsız bir uhrevi rızık da verir. Aslında bunlar ne dünyalıktır ne de ahretliktir; bunlar Saidler, cennetler, mutlu insanlar grubu içindir ki, bunların amelleri makbul ve kendileri ezelden ebede kadar Cenab-ı Hakk'ın himayesinde olan kimselerdir. Onlar hesap kitap derdinde değillerdir. Onların nazarında lezzet de azap da birdir. Onların gözünde ne bir perde ne de bir hicap vardır.

Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver; muhakkak ki sen Vehhab’sın (çok bağışlayansın).

كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

213-“İnsanlar bir tek ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucular olarak peygamberleri gönderdi ve onlarla birlikte insanların ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm vermeleri için hak ile kitaplar indirdi. Halbuki ancak kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler. İşte Allah kendi izniyle iman edenleri, üzerinde ihtilafa düştükleri hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır.”

İnsanlar Adem (as)’dan sonra İslam üzere bir tek ümmet üzere ittifak halinde idiler. Sonra insanlar ihtilafa ve ayrılığa düştüler. Allah onlara resuller ve nebiler gönderdi. Onlar, Allah’a itaat edenleri bol sevap ve güzel bir sonuçla müjdelediler. Bu ihtilaflar hakkında İbn Abbas’dan gelen ve en sahih görüş: “Nuh Aleyhisselam ile Adem Aleyhisselam arasında on nesil vardı. Hepsi de hak şeriatı üzere idiler. Hz. Nuh'tan sonra ihtilafa düşmeye başlamışlar. Allah da bunlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler göndermiştir.

“Allah müjdeleyici ve korkutucular olarak peygamberleri gönderdi.” Müminlere sevabı müjdeleyen kafirlere de azabı bildirip uyaranlar olmak üzere resullerini gönderdi “ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeyler de aralarında hüküm vermeleri için hak ile kitaplar indirdi.”

Peygamberlerle birlikte Hakkı açıklayan kitapların gelmesi itilafa düştükleri konularda İslam dini üzere hükmedilsin diye ve İslam'a tekrar geri dönsünler ve İslam üzere kalsınlar diye kitap indirdi.

“Halbuki ancak kitap verilmiş olanlar onda kendilerine açık deliller geldikten sonra aralarında ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler.” aralarındaki kıskançlık, dünyaya olan tutkunluk dolayısıyla zulme sapmaları ve insafsız olmalarından dolayı ihtilafa düştüler. “İşte Allah kendi izniyle iman edenleri, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçekler hakkında Hakk'a (doğruya) ulaştırdı” onları bilmesiyle ve onlara hidayet vermesi suretiyle hakka iletti.

“Allah dilediğini doğru yola ulaştırır.” Zahirde ve batında hiçbir eğriliği bulunmayan itikatlara, ibadetlere, hayat düzenine ve şeriatlere Allah kullarını ulaştırır.

اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ

214- “Yoksa siz, sizden önce geçenlerin haline benzer haller başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk, sıkıntı gelmiş ve sarsıntıya uğramışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyordu. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı muhakkak pek yakındır”

Ey müminler topluluğu sizden öncekilere isabet eden şiddet sıkıntı dert ve çeşitli imtihanların sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?

Habbâb b. el-Erett'ten gelen sahih hadiste o şöyle diyor;

- Ey Allah'ın Rasûlü, dedik; bize yardım dilemez ve bizim için Allah'a dua etmez misiniz? O şöyle buyurdu;

Sizden öncekilerden bir kişi yakalanır, tepesine testere konulur ve ayaklarına kadar testere ile biçilir bu durum onu dininden çevirmezdi. Eti, kemikleri demir taraklarla birbirinden ayrılır, bu da onu dininden geri çevirmezdi." Sonra şöyle buyurdu.

"-Allah'a yemin ederim ki, Allah bu işi tamamlayacaktır. O kadar ki süvari San'a'dan Hadramût'a kadar yürüyecek ve sadece Allah'tan ve bir de kurdun koyunlarına saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler acele eden bir topluluksunuz."

Onlara fakirlik, sıkıntı, hastalık ve yorgunluk dokunmuştu. Onlar korku, titreme ve büyük bir heyecanla sarsılmışlardı. İnsanlar Allah'ın yardımının geç kaldığını sanıyorlardı. Nihayet peygamber ve müminler Allah bize ne zaman yardım edecek dediler. Bilin ki Allah'ın müminlere yardımı pek yakındır.

Heraklius'un Ebû Süfyân'a, Rasûlullah (ﷺ)'ın durumu ile ilgili olarak sorduğu sorulardan birisi:

-Onunla hiç savaştınız mı? Ebû Süfyân;

-Evet, Heraklius:

-Aranızda savaşın sonucu nasıl oldu? Ebû Süfyân;

-Kimi zaman biz, kimi zaman onlar üstün geldiler. Bunun üzerine Heraklius şu cevabı verdi;

-İşte rasûller böyle imtihan edilir, sonra da sonuç onların lehine olur.

Bu ayeti kerime Hendek Savaşı'nda müminlerin çetin bir mücadele verdikleri sırada karşılaştıkları bitkinlikle beraber şiddetli soğuk karşısında ve yiyecek darlığı çektikleri bir sırada nazil olmuştur. Nitekim onların bu hali diğer bir ayet-i kerimede de şöyle anlatılmaktadır: “İşte orada müminler imtihan edilmişler ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.” (Ahzap / 11 )

يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلْ مَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

215- “Sana; “Ne infak edelim?” diye soruyorlar. De ki: “ Hayırdan infak edeceğiniz; ana - babanın, akrabanın, yetimlerin, yoksulların, yolcuların (hakkı)dır. Ve her ne hayır işlerseniz şüphesiz ki Allah onu bilir.”

“Sana; mallarından şeyleri infak edelim diye soruyorlar. Onlara deki her türlü mal ve varlığınızdan harcayacağınız şeyleri babalarınıza, analarımıza, akrabalarınıza, babaları ölmüş yetimlere, ihtiyaç sahiplerine (yoksullara) ve yolculuk sırasında fakir düşmüş kişilere verin hayır ve iyilik olarak her ne yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir. Kıyamet gününde onun karşılığını size verir.

Bu ayeti kerimenin Allahü Teala'nın zekatın farz kılınmasından önce indiğini kişinin aile efradına harcayacağına infakları ve vereceği sadakaları ihtiva ettiğini zekatı farz kılan Emir gelince bu ayetin nesh edildiğini söyleyenler de vardır.

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟

216- "Hoşunuza gitmez ama, cihad üzerinize farz yazıldı. bir şeyi hoşunuza gitmediği halde sizin için hayırlı olabilir. Bir şey de hoşunuza gittiği halde sizin için kötü olabilir. Allah bilir, Siz bilemezsiniz.”

Hoşunuza gitmese de size düşman olan müşriklerle savaşmak üzerinize farz kılındı. Zorluklarla dolu olduğundan savaş size hoşunuza gitmese de bu böyledir. Savaşı kötü görmeyin. Belki kötü gördüğünüz o savaş sizin için hayırdır. Cihadı terk etmeyi de sevmeyin belki sevdiğiniz bu cihadı terk etmede işinde sizin için şer ve kötülük vardır. Allah sizin için hangi şeyin işer hangi şeyin hayırlı olduğunu bilir. Siz ise bunu bilemezsiniz.

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

217- “Sana haram ayından, onda savaştan soruyorlar. De ki: “ O ayda savaşmak büyük günahtır. Fakat insanları Allah yolundan alıkoymak ve onu inkar etmek mescid-i harama gitmelerine engel olmak, onun ehlini oradan çıkartmak, Allah katında daha büyük günahtır. Fitne çıkarmak öldürmekten daha büyük günahtır. Kafirlerin güçleri yetse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam ederler. Sizden her kim dininden döner de kafir olarak ölürse, onların yaptığı ameller dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar cehennem ehlidirler, orada temelli kalacaklardır.”

İbni Ebi Hatim Cundub b. Abdullah'tan şu rivayeti yapar; Rasulullah (ﷺ) bir grup sahabeyi Savaş maksadıyla Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın komutasında göndermek için tayin etti. Ebu Ubeyde verilen görev için yola çıkıp ayrılmak isteyince, Resulullah (ﷺ)'e şevkinden dolayı ağladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (ﷺ) onu alıkoyarak yerine Abdullah b. Cahş’ı tayin etti ve onun eline bir mektup verdi. Bu mektubu da şöyle şöyle yere varana kadar okumamasını emretti. Bu mektupta;”Arkadaşlarından hiçbir kimseyi sizinle beraber yola devam etmek üzere zorlama” diye yazıyordu. Abdullah mektubu okuyunca istircada bulunarak; ”Allah'a ve Resulüne itaat ederek bu emri dinliyorum” dedi. Dokuz kişilik müfrezede bulunan arkadaşlarına durumu bildirip mektubu okudu, onlardan iki kişi geri döndü, diğerleri kaldı. İbni el-Hadrami ile karşılaştırırlar ve onu öldürdüler, iki kişiyide esir aldılar ve kervanını medine tarafına sürdüler. Kervanda Taiflilerin malları vardı. Bu saldırı esnasında bugünün Cemadil-Ahire’nin son günü mü Recep'in ilk günü mü olduğunu bilmiyorlardı. Müşriklerin Müslümanlara; “Siz haram olan ayda savaştınız” demeleri üzerine Yüce Allah: ”Sana haram Aydan, onda savaştan soruyorlar…Buyruğunu İnzal etti.

Deki onda Savaşmak büyük bir günahtır. Çünkü Cenabı Hak bu ay da koymuş olduğu bir sınırın dışına çıkma söz konusudur bu ayda savaşmak günah olmakla birlikte Allah yoluna engel olmak maişetini temin etmek için mübah olan işi yapan tüccarları engelli olmak da günahtır. Bununla birlikte Allah korusun Mescid-i Haram'a gelenlere engel olmak Mescid-i Haram’da tavaf etmeyi engellemek de günahtır.”

Haram Aylar Hakkındaki Görüş

Müfesirler, Haram aylarında savaşmanın yasak olması hükmünün neshedilip edilmediği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.

a- Ata b. Meysere ve Zühriden nakledilen bir görüşe göre haram aylarında savaşma yasağı şu âyet-i celile ile neshed il mistir: "Bu itibarla bu aylarda savaşmak caizdir. Savaşı önce kâfirlerin başlatması şart değildir. Bu âyet-i kerime’de şöyle buyurulmuştur: "Şüphesiz ki ayların sayısı, Allah'ın, gökleri ve yeri yarattığı günden beri, kitabında tesbit olunduğu üzere, Allah'ın katında on ikidir. Bu aylardan dördü, mukaddes olan haram aylardır. İşte dosdoğru din budur. Bu aylarda kendinize zulmetmeyin. Ey mü’minler, müşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa, siz de onlarla topluca savaşın. Bilin ki Allah, mutlaka müttakilerle beraberdir. Tevbe sûresi, 9/36

b- Ata b. Ebi Rebah'a göre ise, haram aylarında savaşmanın yasak olması hükmü neshed ilmemi ştir, aynen geçerlidir. Çünkü Allahü teâlâ bu aylarda savaşmanın büyük bir günah olduğunu beyan etmiştir.

Taberi,  birinci görüşü tercih etmiş ve haram aylarda savaşma yasağının kaldırıldığını söylemiştir. Çünkü Tevbe suresinin otuz altıncı ayetinin bu ayeti neshettiği, Resûlüllah’ın, haram aylarda savaşmasından anlaşılmıştır. Çünkü Resûlüllah haram aylarında Huneyn'de Hevazin kabilesiyle, Taifte Sakiyf kabilesiyle savaşmış, Ebû Âmiri de, Evtas denen yere, orada bulunanlarla savaşmak üzere göndermiştir. Şâyet bu aylarda savaşmak yasak olsaydı Resûlüllah bunu yapmazdı. Taberi devamla diyor ki: "Bütün siyer âlimleri, Hudeybiye sulhünden önce Hazret-i Osmanı müşriklerin öldürdüğü haberi gelmesi üzerine Resûlüllah’ın, sahabeleriyle birlikte müşriklerle savaşmak üzere "Biat-ı Rıdvan"i yaptığı ve bu biatin da bir haram ay olan Zilkade ayında yapıldığı hususunda ittifak etmişlerdir. Sulhtan sonra Resûlüllah savaştan vazgeçmiştir. Bu vakıa, açıklamakta olduğumuz âyette zikredilen, haram aylarında savaşmanın yasak olduğu hükmünden sonra gerçekleşmiştir. Zira, Abdullah b. Cahş olayı Hicretin ikinci yılında, Hudeybiye sulhu ise Hicretin altıncı yılında, Huneyn ve Taif olayları ise Hicretin sekizinci yılında meydana gelmişlerdir.

Hz Peygamber (ﷺ) Kervanı sahiplerine verdi, esir olan iki kişiyi serbest bıraktı. Fakat yine de diğerleri onu karalamaya devam ettiler. Bunun üzerine sahabe mescid-i haram'a gidip ziyaretlere engel olalım mı? diye sordular. Cenabı Hak bunu reddederek şöyle buyurdu:

Mescid-i Haram’ın (Mekke'nin) “Halkını kovup dışarı çıkartmak,” düşmanlık ve haksızlıkla kovmak “Allah katında daha büyük günahtır.” Bu Mescidi Haramı ziyaret edenlerin engellemekten ve yanlışlıkla ya da hataen insan öldürmekten daha büyük bir günahtır. Çünkü ahalisini şehirden sürmek Beytullah'ı ikamet edinmiş Müslümanlar arasında fitne çıkarmaktır ki, “Fitne insan öldürmekten daha büyük günahtır.”

Küfür ve inatlarında ısrarcı olan kafirler “Eğer güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Halbuki sizden her kim dininden döner ve kafir olarak ölürse” Hidayet, iman ve tevhid yolu olan dinden dönerek irtidat eder de Hak yolunu örten ve tevhid yolunu terk etmiş olarak ölürse “İşte bunların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir.” İslam ve iman yolundan irtibat etmiş olan bu kafirlerden sadır olan amelleri Allah katında boşa çıkmış ve heba olmuştur. Onların amelleri ehli iman ve furkan ile sohbetten mahrum kalmaları sebebiyle dünyada ve maddiyatın onları diplere çekip götürmesi cehennemin derinliklerine sürüklemesi sebebiyle de ahirette onlara asla bir fayda vermeyecektir. “Bunlar cehennemliktir orada ebedi olarak kalacak olan Cehennem ehli olacaklardır.” Tevhid lezzetinden mahrum kalmaktan Rabbimize sığınırız. La havle ve la kuvvete illa billah.

İrtidat Etmek

İrtidat etmek; Müslümanların dünyada İslam sayesinde sahip olacakları çeşitli imkanlardan, ahirette de sevap ve güzel akıbetten mahrum kalmaya sebebiyet verir.

İmam Şafii; Bu ayeti kerimeyi delil göstererek kişiyi Mürted olarak ölmedikçe amelinin boşa çıkmayacağını söylemiştir.

Hanefiler ise irtidat olur olmaz amelin boşa çıkacağını söylemişlerdir. Çünkü Yüce Allah: “İmanı inkar ederse onun ameli boşa çıkmıştır” el-Maide/5 böyle buyurmaktadır. Bu konuda görüş ayrılığı usuldeki bir görüş ayrılığıdır.

Küfrün akabinde amellerin boşa çıkıp çıkmayacağı konusunda ihtilaftan aşağıdaki fer’i mesele ortaya çıkmaktadır: Şafii şöyle diyor bir kimse irtidad eder, sonra da İslam'a dönerse ameli de boşa çıkmaz, bitirmiş olduğu haccı da boşa çıkmaz. Ancak Mürted olarak ölürse o takdirde bütün amelleri boşa çıkar. İmam Malik ise bizzat irtidatla ameli boşa çıkar der. Hacceden bir müslüman sonradan istirahat eder daha sonra tekrar Müslüman olursa durum ne olur? Konusunda görüş ayrılığının etkisi görülür. İmam Malik haccetmesi gerekir der. Çünkü birinci haccı irtidad ile boşa çıkmıştır. İmam Şafii ise iade etmesi gerekmez. Çünkü ameli bakidir demektedir.

Hanefilere göre ise mücerred riddet ile nikah akdi de festholunur. Tekrar İslam'a girecek olursa daha önceki zevcesine yeni bir nikah akdi yapması gerekir. İmam Şafii ise İslam'a döndü takdirde yeni bir nikah akdi yapmasına gerek kalmaz demiştir.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

218- “Şüphe yok ki iman ederler, hicret edip de Allah yolunda cihad edenler; İşte onlar Allah'ın Rahmetini umarlar. Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.”

Allah yolunda cihad niteliklerini kendisinde toplayan bir kimse Allah'ın rahmetine layık bir kimsedir. Allah'ın hükümleriyle zıt ve çelişen şeyleri terk ederek müşriklerin bulundukları yerlerden ayrılıp hicret edenler, Allah’ın dini zafere ulaşsın diye düşmanla cihad edenler, aynı zamanda Aynel yakin mertebesine ulaşan ve bundan sonra da vuslat gerçekleşinceye hakkal yakin mertebesini elde edinceye kadar nefisleriyle cihad edenlere Allah’ın lütfu ve merhameti ile onun cennetine girmeyi arzu ederler. Allah kullarının günahlarını örten, rahmetiyle onlara lütuflarda bulunandır.

Hicret Daha Varmı?

Peygamber (ﷺ) fetihten sonra hicret yoktur fakat Cihat ve niyet vardır buyurmuşlardır yani Mekke'nin fethedildikten sonra Mekke'den hicret söz konusu değildir Çünkü artık orası Darül İslam olmuştur Fakat Darül harften davranışlama Hicretin hükmü konuşulabilir Hanefi mezheb alimleri şöyle söylemektedir Darül harbiden Darül İslam'a ve Darül bir dertten Darül sünnete hicret etmek vaciptir ve alimleri ise İslam'a açıkça ilan edip açıkça gereklerini yerine getirebildiğin yerde ikamet et Çünkü senin orada varlığın Orasının da ruh İslam yapar ancak insanın dinini açıkça ortaya koyamayacağı yahut kendisine ya da ailesine halkına ulaşabilecek bir fitne ve zulümden korkacak olursa ona hicret etmesi vacip midir değil midir Zahire göre eğer güvenlik içerisinde olabileceği bir yere hicret edecek ise hicret etmek Onun için vaciptir.

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ

219- “Sana içkiden ve kumardan soruyorlar. De ki: “İkisinde de hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı) faydalar vardır. Günahları ise faydalarından çok daha büyüktür” Sana ne infak edeceklerini de soruyorlar. De ki, “İhtiyaçlarınızdan artanı” İyice düşünesiniz diye Allah size ayetlerini açıklıyor.”

Bu grupta üç soru ve bu soruların cevabı yer almaktadır. Birinci soru içki ve kumar ile ikincisi İnfak ile üçüncüsü de yetimlerle ilgilidir. Her üç soruda İslam'ın bütün şerri hükümlerine girmek emrinden sonra gelmektedir. Bu üç soru, üç konuda İslam'ın hükümleri ile ilgili olup Bu soruların cevabını bu ayette görmekteyiz.

İçki ve Kumarda düşmanlık, hakaret, küfür, çirkin ve yalan sözler söylemek sebebiyle büyük günahlar ihtiva etmektedir Diğer taraftan içki aklı giderir zail eder dengeyi kaybettirir içki içilmesi Dolayısıyla birçok yanlışlıklar ve suçlar işlenir içki içmek suretiyle ibadet ve dünya işlerini yoluna koymak için gerekli olan uyanıklık zamanları azalır. Diğer taraftan kumar sebebiyle evler yıkılır, sinirler parçalanır ve düşmanlıklar baş gösterir.

İmam Ahmed b. Hanbel, Hz. Ömer'in şöyle dua ettiğini rivayet etmektedir;
- Allah'ım içki konusunda bize rahatlatıcı bir açıklamada bulun. Bunun üzerine Bakara Suresinde yer alan “Sana içkiden ve kumardan soruyorlar” ayetin nazil oldu. Hz. Ömer çağırıldı ve ona bu ayet okununca şöyle dedi:
- Allah'ım içki konusunda bize rahatlatıcı bir açıklamada bulun. Bunun üzerine Nisa suresinde yer alan “Ey iman ederler! Siz sarhoşken namaza yaklaşmayınız.” ayetini nazil oldu. Resulullah aleyhisselamin müezzini namaz için davette bulununca;
- Namaza sarhoş bir kimse sakın yaklaşmasın diye de seslenirdi Hz Ömer çağırılıp bu ayet ona okununca yine;
- Allah'ın içki konusunda bize rahatlatıcı bir açıklama indir dedi. Bunun üzerine Maide suresindeki ayet nazil oldu. Hz. Ömer çağırılıp bu ayet ona okundu.
“Artık vazgeçmez misiniz?” buyruğu gelince Hz Ömer;
- Vazgeçtik vazgeçtik dedi.

Nesefi şöyle demektedir; “İçki konusunda 4 ayet nazil oldu Mekke'de ;” hurma ağaçlarının meyvelerinden de üzümlerinden de içki ve güzel rızık elde edersiniz nahl/67 buyruğu nazil oldu. Müslümanlar içki içmeye devam ediyorlardı ve bu helaldi. daha sonra Hz Ömer (ra) ve ashaptan bir insan grubu:

- Ey Allah'ın resulü içki konusunda bize görüş bildir Çünkü o aklı gideriyor malı boşa tüketiyor dediler. Bunun üzerine; “sana içkiden kumardan soruyorlar…” Ayeti nazil oldu bir grup içmeye devam ederken bir başka grup terk etti.

Daha sonra Abdurrahman b. Avf (ra) bir topluluğu davet ettiği içki içip sarhoş oldular. Bunlardan birisi İmam oldu ve; “ dedi ki ey kafirler sizin ibadet ettiklerinize bende ibadet ederim…” şeklinde ayeti okudu. Bunun üzerine; “Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayınız” Nisa 43 ayetin nazil oldu. Bu olaydan sonra içki içenler oldukça azaldı. “Sonra İtban b. Malik (ra) bir grup kişiyi davet etti. İçkiden dolayı sarhoş olunca tartıştılar ve birbirlerine vurmaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh); “Allah'ım içki konusunda bize rahatlatıcı bir açıklamada bulun” diye dua etti. Bunun üzerine de;”Muhakkak ki içki ve kumar…” Maide/90 buyruğu;“Vazgeçmez misiniz?” Maide/91 buyruğuna kadar nazil oldu. Bunun üzerine Hz. Ömer; “vazgeçtik Rabbim” dedi.

Cahiliye Döneminde Kumar Şekli:

Nesefî şöyle diyor: "On tane okları vardı. Bunların yedisi üzerinde birtakım çizgiler vardı. Tek çizgi bulunan "fezz"in bir payı, üzerinde çift çizgi bulunanın iki payı, "rakîb" diye bilinen üç çizgilinin de üç payı, "el-hils" diye bilinenin de dört payı vardı. "Nâfis" in beş, "Müsbil"'in altı, Mualli'nin de yedi payı vardır. Üç tanesi üzerinde de hiçbir çizgi yoktu ve bunlar için pay verilmiyordu. Bunların da adı; "menîh, sefîh ve veğâd" idi. Bütün bu okları bir torbaya yerleştirir, güvendikleri bir kimsenin eline teslim ederlerdi. Ondan sonra bu kişi onų iyice karıştırır, sonra elini torbanın içine sokar, torbadan kişiler adına birer birer ok çekerdi. Payları bulunan oklardan herhangi birisi kime çıkarsa, o da bu ok üzerinde belirlenmiş payı alırdı. Payı bulunmayan oklardan çıkan ise bir şey almaz ve bütün develerin payı ona ödetilirdi. Onlar bu payları fakirlere dağıtır, onlardan bir şey yemez bununla övünürler, bu piyangoya katılmayanları da kınarlardı."

Şimdi günümüzde bazıları, bu kumarın niteliklerini, az kısmı fakirlere, büyük bir kısmı ise kurumlara ve belirli birtakım rakamlara sahip patronlara gittiğini görüyoruz. Günümüzde milli piyango adı altında yapılan kumar gibi, bu da haram kılınmış kumar şekillerindendir.

"Sana ne infâk edeceklerini de soruyorlar." İbn Ebi Hatim, Muâz b. Cebel ile Sa'lebe'nin Rasûlullah (ﷺ)'ın yanına gelerek:

- Ey Allah'ın Rasûlü mallarımız ve kölelerimiz bir de ailelerimiz var, dediler. Bunun üzerine yüce Allah; "Sana ne infâk edeceklerini de soruyorlar. De ki; İhtiyaçlarınızdan artanı." buyruğunu indirdi.

Burada soru -Allahü a'lem- harcayacakları ve kendilerine ayıracakları miktar ile ilgilidir. Cevap da kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaç miktarından artanı harcamaları şeklinde verilmiştir.

İnsan kendisini veya aile halkını sıkıntıya sokacak şekilde harcama yapıp da ondan sonra oturup insanlardan dilenmemelidir. Müslim,

Ebû Hüreyre'den şu rivayeti yapmaktadır; Ebû Hüreyre dedi ki; Adamın birisi,

- Ey Allah'ın Rasûlü, bir dinarım var, dedi. Allah Rasûlü:

- "Kendine harca", dedi. Adam;

- Bir başkası daha var, deyince Hz. Peygamber;

- "Çocuğuna harca," dedi. Adam;

Bir dinarım daha var, deyince Hz. Peygamber;

- "Sen daha iyi bilirsin," diye cevap verdi.

Müslim'in Sahihinde Rasûlullah (ﷺ)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir; "Sadakanın en hayırlısı zenginken yapılan sadakadır. Üstteki el alttaki elden daha hayırlıdır ve (buna) geçimini sağlaman gereken kimselerden başla!"

Acaba İslâm'ın ilk dönemlerinde ihtiyaç fazlasının infâk edilmesi emri söz konusu idi de sonradan bu fariza zekat ayetiyle nesh edilerek ihtiyaç fazlasının infakı mendub olarak mı kaldı? Bu İbn Abbas’ın görüşüdür.


فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْيَتَامٰىۜ قُلْ اِصْلَاحٌ لَهُمْ خَيْرٌۜ وَاِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَاِخْوَانُكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَعْنَتَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

220- “Dünya ve ahiret hakkında (düşünesiniz diye), yine sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: “Onları ıslah etmek hayırlıdır. Eğer kendileri ile bir arada yaşarsanız onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah fesatçılarla ıslahçı olanları bilir, eğer Allah dileseydi sizi muhakkak zahmete sokardı. Muhakkak ki Allah Azizdir, Hakimdir.”

Ey mü’minler, bu surede zikredilen ayet ve delilleri açıkladığım gibi size bir kısım emir ve yasaklarımı açıklarım ki, hem dünyanın geçiciliğini hem de ahiretin devamlılığını ve kalıcılığını düşünesiniz. Böylece ahiretin dünyadan daha üstün olduğunu anlayasınız ve onun için çalışasınız. Ey Resulüm, sana yetimlerden ve mallarının, kendi mallarınıza karışması halinden soruyorlar. Onlara de ki:

"Yetimlerin mallarının idaresini düzene sokmakla lütufta bulunmanız, Allah yanında sizin için daha hayırlı sevap bakımından da daha büyüktür. Eğer onların yiyeceklerini kendi yiyeceklerinize, içeceklerini kendi içeceklerinize ve mallarını da kendi mallarınıza karıştırırsanız artık onlar dinde sizin kardeşlerinizdir. Kardeşlerin bir kısmı diğerlerine yardım eder. O halde size, onların mallarına şefkatli bir kardeş nazarıyla bakmak gerekir. Allah sizden, kendi malını, yetimin malına katan kişinin maksadının, o malı dağıtıp haksız surette yemek mi olduğunu yoksa düzeltip çoğalmasını sağlamak mı olduğunu çok iyi bilir.

Eğer Allah dileseydi sizi, mallarınızı yetimlerin mallarından ayrı tutmakla yükümlü kılarak zor durumda bırakır ve sıkıntıya sokardı. Fakat o, rahmeti ve acımasıyla sizi buna mecbur etmedi. Böylece sizi genişliğe çıkardı ve işinizi kolaylaştırdı. Şüphesiz ki Allah, hükümranlığında her şeye galiptir, idaresinde hüküm ve hikmet sahibidir.

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Allah Teâlâ "Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar yaklaşmayın. Ancak en güzel bir şekilde yaklaşın. Enam suresi, 6/152 "Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına sadece ateş tıkamış olurlar. Onlar yakında alev alev yanan bir ateşe sokulacaklardır. Nisa suresi, 4/10 ayetlerini gönderince, yanlarında yetim bulunan insanlar gidip yetimlerin yiyeceklerini ve içeceklerini, kendi yiyecek ve içeceklerinden ayırdılar. Öyle ki artan yemekler bekletilip ya onlara yediriliyor veya kimse yemiyor, bozuluyordu. Bu durum müminleri sıkıntıya düşürdü. Durumu Resûlüllah’a aksettirdiler. Bunun üzerine Allahü Teâlâ: "Sana yetimlerden soruyorlar. De ki: "Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onları aranıza alırsanız, onlar sizin din kardeşlerinizdir" ayetini indirdi. Artık yetimlerin varisleri, yiyeceklerini ve içeceklerini yetimlerin ki ile karıştırdılar. Ebû Davud, K. el-Vasâya, bab: 7, Hadis No: .2871, Nesâî, K. el-Vasaya, bab: 11, Hadis No: 3699

Abdullah b. Abbas, Süddi ve Dehhak'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ayetin nüzul sebebi, daha önce inen bir ayet değil, Arapların, yetimlerin malına yaklaşmaktan uzak durma örfleri ve bu örflerinden dolayı sıkıntıya düşmemeleri için istekte bulunmalarıdır. Bu hususta Süddi diyor ki: "Araplar cahiliye döneminde yetim hakkında çok titiz davranıyorlardı. Öyle ki haklarına tecavüz ederler korkusuyla aynı kaptan onlarla yemek yemiyorlar, develerine binmiyor, hizmetçilerine hizmet ettirmiyorlardı. Bu âdet hususunda Resûlüllah’a geldiler ondan bu meseleyi sordular. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar