Kadiri Yolu

Kadiri Tarikatı Dergahındaki Hizmetkarlar


Kadiri Tarikat Dergahındaki Hizmetkarlar 


Kadiri Dergaında İlk önde gelen hizmetkar Şeyhlerdir, kendisine intisâp eden dervişleri tasavvuf yollu terbiye edip onlara seyr ü sülûklarında rehberlik eder ve bunu yapabilmesi için kendisi de daha önce başka bir şeyhten aynı şekilde terbiye görüp kemâle ermiş ve irşâd için izin almış sufidir. 


Şeyh tekke hiyerarşisinin en tepesinde bulunur ve Hz. Muhammed'in nâibidir. (Eşrefoğlu Rumi) Tekkede (tekkenin bağlı bulunduğu tarikatın usûl, âdâb ve erkânına muhalefet etmemek şartıyla) mutlak otorite sahibidir. Şeyhin irşâd ve seyr ü sülûk metodu, mensubu bulunduğu tarikata, halifesi olduğu şeyhe ve bizzat kendi 'tasarrufât'ına göre değişiklik arz eder. Genel anlamda, şeyh bir 'esmâ' tarikatının mensubu ise (Kadirîlik de bir esmâ tarikatıdır) dervişlerini evrâd ve ezkâr, yerine göre de riyâzet ve hatta halvetle terbiye eder. Bu tür tarikatlarda dervişin gördüğü rüyâlar da önem arz eder. 'Müsemmâ' tarikatlarında ise sohbet ve nazar şeyhlerin kullandıkları tasavvufî eğitim metotlarıdır. 


Ayrıca bir şeyhin bütün dervişlerini aynı metotla terbiye ettiği de düşünülmemelidir. Aynı tekkenin mensubu, aynı şeyhin dervişleri olsalar da her dervişin kendine mahsus bir karaktere, farklı bir rûh hâline sahip oldukları unutulmamalıdır. Üstelik tekkede devamlı ikamet eden bir 'mukim dervişler' topluluğunun yanında yalnız âyin günleri gibi özel gün ve gecelerde tekkeye gidip gelen, sayıca daha geniş bir derviş topluluğu daha vardır.  (Müzekki’n-Nüfûs, s. 488) 


"Her meşâyihun bir tarîkı vardur, tarîkları ve sülûkleri dahi muhâlifdür. Kâle’n-nebiyyü -sav-: … Ya’ni 'Yollar vardur Allâh’a gider, halkun nefesi sayısınca.” (Tarikatnâme, s. 24-25. 220 Reşat Öngören, "Şeyh", DİA, c. 39, İstanbul 2010, s. 51. 57) 


Tekkelerin toplumun hemen her sınıfından insana kapılarını açtığı (bir veziriazam ile bir hammalın aynı şeyhin dervişi olması gayet doğaldır) göz önünde bulundurulduğunda bütün bu farklı tipte insana Tanman'ın deyişiyle "klişeleşmiş irşâd reçetelerinin" uygulandığı sanılmamalıdır. Dolayısıyla aynı tarikata mensup, aynı tekkenin müntesibi ve aynı şeyh efendinin müridi olsalar da her dervişe seyr ü sülûklarında farklı metotların uygulandığı (mesela zamanı ve gücü olanlar halvete sokulabilir iken, bu imkanlardan mahrum dervişlerin halvete girmelerine imkân yoktur ya da mukim dervişler tekkede fiilen hizmet edebilir, şeyhleri ile çok daha fazla vakit geçirebilirler iken dışarıda işi olan, mesela devlet memuru olan bir dervişin bütün bunları yapabilmesi söz konusu değildir), farklı esmâların, ya da aynı esmânın farklı adetlerinin verildiği bilinmektedir. Dahası bir şeyhin dervişi ile farklı şehirlerde yaşadığı durumlar da sıklıkla görülmektedir. O dervişin seyr ü sülûku ve terbiyesi de şeyhin özel ilgisine muhtaçtır. 


"Zaman azdı ve karındaşların halleri dahi döndü. Tuğyan ve münâfık çoğaldı ve meşâyih kalmadı. Meşâyihe ve meşâyih sözüne itibar kalmadı. … İlimle, beyler ve zabitler ve a’van kapısında rağbet bulmayan dânişmentler, şeyhlik tarikin tutup, müdara ile halkın dünyalıkların ellerinden suhûletle alır oldular. Ve meşâyihlerin hallerine münasip meşâyih ağzından sözlerin ezberleyip, meclislerde söyleyip, kendilerini halka bir ehl-i hal bildirip, halkı kendilere mürit ve muhip ederler. Ve başlarına “tâlip” cem’ edenler, ârifler libâsın giyip, zikir meclisinde hamuş olup, riya ile baş salıp halkın levsin gözetirler. Dilerler kendileri halk arasında söylene. Diyeler, filan şeyh asrımızın bi-nazir ferididir, ehl-i tasavvuf zannedeler. Murâdları, celb-i dünya, etraftan libâslar ve nefâyis armağanlar gele. Çünkü bu kavmin hali bu dereceye vâsıl olduysa, bir arada oturup sükût olmak hayırlıdır demişler." (Müzekki’n-Nüfûs, s. 68;) 


Eşrefoğlu'na göre "yeryüzünde Allah çerisi" olan ve peygamber nâipliğinde bulunan şeyhlerin vazifelerinden biri müridlerini ve muhiblerini dünyadan ve dünya ile meşgul olmaktan sakındırmaktır. 


Eşrefoğlu'na göre şeyhlerin yolu ve meşrebi iki türlüdür. Birisi hırka giyer ve giydirir. Birisi de ne hırka giyer ne de giydirir. Fakat ikisi de sülûk ettirir ve ikisi de haktır. 


Herhangi bir tarikata mahsus olmayıp bütün tarikatlarda görülen bir şeyh türü daha vardır. Adına 'sohbet şeyhi' denen bu şeyhler, kendi dervişlerine esmâ telkin edip seyr ü sülûk yaptırdığı hâlde kendilerine intisaplı olmayan başka derviş ve hatta şeyhleri de sohbetleri ile irşâd edebilirler. 


Bir derviş kendi şeyhinin izniyle bir başka şeyhin de sohbetinde bulunup ondan istifâde edebilir. Bu durumda sohbetlerinde bulunduğu şeyh, o dervişin sohbet şeyhi olmuş olur. Fakat bu sohbet şeyhi, dervişe herhangi bir esmâ telkin edemez, seyr ü sülûk yaptıramaz. Gelen derviş eğer kendi tarikatından hilâfet sahibiyse bir süre sonra ona ayrıca teberrüken, yani bir tür hediye olarak müntesibi olduğu tarikattan bir hilâfet verebilir. Buna 'teberrük hilâfeti' denir ama gerçek bir hilâfetle elde edilen yetkiler bu tür bir hilâfetle kazanılmaz. 


Asâleten Şeyhlik 


Bir sûfînin asâleten şeyh olması bir tekkenin meşihat/şeyhlik makamına herhangi bir kimseye vekil olarak yahut bir ya da birden fazla kişiyle müşterek olarak geçmemesi, aksine kayd-ı hayat şartıyla ve tek başına posta oturması anlamına gelmektedir. En sık rastlanan şeyhlik türü de budur. 


Vekâleten Şeyhlik


Vekâleten şeyhlik, vakıfları evlâda şart koşulmuş olan tekkelerde zaman zaman ortaya çıkan bir şeyhlik türüdür. Bir şeyhin vefatı sonrasında vakfiye gereği yerine posta oturmaya hakkı olan oğlunun henüz küçük yaşta olup hilâfet sahibi ve dolayısıyla irşâda izinli olmamasından dolayı geçici bir süreliğine, vefat etmiş olan şeyhin bir halifesi şeyhlik makamına geçer. Vekil şeyh, şeyhzâdesinin seyr ü sülûkunu ve terbiyesini üzerine alır, bir süre sonra hilâfet verir ve ardından şeyhlik makamını kendisine teslim edip vazifesinden ayrılır. Hâlihazırda posta oturan şeyhin hastalığı yahut tekke ile meşgul olamayacak bir halde bulunması (şehir dışında olması ya da başka bir tekkenin şeyhliğine tayin edilmesi gibi sebeplerle) da şeyhliğin vekâleten idaresinin sebepleri arasındadır. Bazen vekâleten posta oturan şeyhlerin vefât edinceye kadar vazifelerini sürdürdükleri de görülmektedir.


Müştereken Şeyhlik 


Müştereken şeyhlik de yine vekâleten şeyhlik gibi evlâda şart koşulmuş olan tekkelerde görülen bir şeyhlik türüdür. Müştereken şeyhlik, bir tekkenin şeyhlik makamının birkaç hisseye bölünmesi suretiyle uygulanmakta idi. 


Şeyh Tayin, Azil ve Kasr-ı Yedleri 


Şeyhlik makamına tayinlerin farklı yolları mevcuttur. Genellikle evlâda şart koşulmuş olan Kadirî tekkelerinde şeyh efendinin vefatı sonrasında ya bir oğlu asâleten ya oğulları ve kardeşleri birlikte münâvebeten, ya da halifelerinden biri bir süreliğine vekâleten posta oturmakta idi.


Şeyhlerin Tekke Dışındaki Vâzifeleri 


Bazı şeyhlerin kendi tekkelerindeki postnişinlik vazifelerinin haricinde ilâve vazifelerinin de olduğu görülmektedir. Genellikle muhtelif câmilerde imamlık, hatiplik, kürsü şeyhliği gibi hizmetler olan bu vazifelerin yanında başka tekkelerin bilhassa zâkirlik ve zâkirbaşılığı hizmetleri de mevcuttur. İstanbul tekkelerinin bazı şeyhlerinin özellikle selâtin câmilere kürsü şeyhi olarak tayin edildikleri bilinmektedir. Selâtin câmilere tayin edilen meşâyihin devlet teşrifatında ayrı bir yeri olduğu da teşrifat kayıtlarından anlaşılmaktadır.


Pîş-kadem / Ser-tarîk 


Pîş-kadem efendi ya da diğer adıyla ser-tarîk efendi bazı tekkelerde şeyhten sonra gelen ikinci kişidir. 


Ser-tabbah / Aşçıbaşı 


Tıpkı pîş-kadem ve ser-tarîk gibi ser-tabbah/aşçıbaşı da tekkelerdeki üst rütbeli görevlilerden biridir. Bütün tekkelerde protokoldeki yeri en yukarılarda olan aşçıbaşı, özellikle Mevlevî tekkelerinde neredeyse şeyh kadar önemlidir. Hatta Mevlevî şeyhlerinin bazı dervişlerinin tasavvufî eğitimlerini doğrudan aşçıbaşılara emanet ettikleri bilinmektedir. 


Ser-zâkir / Zâkirbaşı 


Ser-zâkir ya da diğer adıyla zâkirbaşı tekkelerde yapılan âyinleri idâre eden birkaç görevliden biridir ve yaptığı işin önemi ve zorluğundan dolayı çok kilit bir pozisyona sahiptir. 


Meydâncı 


Meydancı tekkelerin bir tür protokol müdürüdür. Tekkelerde meydancının görevlerinden biri dergahta zikir başladığında tüten buhurdanı özel bir hürmetle getirip şeyh efendinin önüne bırakması ve tevhîd zikri bittiğinde de alıp geri götürmesidir.



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar