Kadiri Yolu

Ulul emr



Sözlükte ulu'l emr manası nedir?

“Emir sahipleri” manasına gelen “ülü'l emr” dini ıstılahta başta devlet başkanı olmak üzere toplumun üst düzey yöneticilerini, toplumsal sorumluluk ve otorite sahibi kimseleri içine alam kapsamlı bir terimdir.

Kur’anı Kerimde “Ulu'l emr” kavramı geçmekte midir?


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟


Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.


وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه۪ۜ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذ۪ينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَل۪يلًا

Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu, Resûl'e veya aralarında yetki sahibi (اُو۬لِي الْاَمْرِ Ülü’lemr) kimselere götürselerdi, onların arasından işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz.

Bu ayetlerin ilkinde ulu'l emr tabiriyle devlet başkanı yanında üst düzey yöneticiler ve devlet yetkisini kullanan kamu görevlileri kastedilmiştir.

İkinci ayette geçen ulu'l emr tabirinin ise önceki ayettekine göre daha geniş kapsamda anlaşılması mümkündür. Nitekim ayetin nüzul sebebi ile ilgili bir rivayet de bunu desteklemektedir bu ayet toplumunun güvenliğine dair sorunlara ilişkin kararır arasında istinbat yeteneğine ve yani meseleye aklı selim ile değerlendirip bir karara varma yetkisi yetkinliğine sahip kişilerce verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. her iki ayette de itaatin emredildiği kimselerin Müslümanlardan olması vurgusu vardır. Müslüman olmayan yöneticilerle Müslüman toplum arasındaki ilişki ise bir itaat meselesi değil; bir sözleşme ve ahde vefa meselesi olarak değerlendirilmiştir.

Ulu’l emr tabiriyle kimlerin kastedildiği hususunda klasik inanç öğretilerinde çok çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Tefsir literatüründe ulu’l emr ile sahabe, muhacir ve ensar sahabenin önde gelenleri görüş yani rey sahibi sahabeler yalnızca Hz. Ebubekir ve Ömer ve dört halife Hz. Peygamberin atadığı yöneticiler seriyye komutanları, tabiin, ilim ehli, fakihlerin kastedilmiş olduğuna dair görüşler mevcuttur.

Klasik yine sünni öğretilerde ulu’l emr ile ilgili ayetlerin tarihi ve sosyal bağlamlarından soyutlanıp zaman içinde kökenleri sadece yorumlarına dayana üç temel yaklaşım açıklandığı görülmektedir. Bu yaklaşımlardan ilkine göre “ulü’l emr” tabiriyle yalnızca yöneticiler kastedilmektedir. Bu görüşün dayandığı esas itibariyle yöneticilere itaat emreden rivayetlerdir. Ülü'l emr çoğul bir tabir olmakla birlikte bazen sadece devlet başkanını (imam/Halife) belirtmek içinde kullanılır. Söz konusu kullanımıyla Ülü'l emr “Bir biri ardınca görev üstlenecek devlet başkanları” anlamına gelmektedir. Bu da İslam hukukunda yürütme ve yargılamadan oluşan devlet yetkililerinin, yani bütün siyasi iktidarın yalnızca devlet başkanının elinde toplandığını kabul eden otorite ile uyum göstermektedir. Bu teoriye göre yönetim yetkisi kullanan her organ yetkisini devlet başkanından almakta, yani yetkilerini devlet başkanına vekaleten kullanmaktadır.

Ulu'l-emr tabiri yöneticiler diye anlaşıldığında itaat edilmesi gereken ulu'l emrin hangi vasıfları taşıyacağı sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Bu yaklaşıma göre ulu'l emr meşru şekilde iş başına gelen yöneticileri ifade etmektedir. Bununla birlikte Sünni doktrin, yönetimin zorla ele geçirildiği birçok örneği barındıran tarihî tecrübeyi ve olguyu da dikkate alarak kaba kuvveti de bir iktidar elde etme yöntemi olarak kabul etmiştir. Kur'an ve sünnette devlet başkanlığı ve yönetim biçimiyle ilgili açık hükümler bulunmaması, bunun yerine iyi bir yönetimin nasıl olabileceğine dair genel ilkeler (danışma, adalet, liyakat gibi) koymakla yetinilmesi sebebiyle Hz. Peygamber ve ilk halifelerin uygulamaları İslam toplumunun siyasi tecrübesi açısından önemli bir örneklik teşkil etmiştir. Buna göre büyük çoğunluk (Ehl-i sünnet ve'l-cemaat), uygulamada farklı usul ve yöntemler olsa da siyasi meşruiyetin kaynağı olarak toplumun onayını kabul etmiştir. 

Benzer bir sebeple yönetimde babadan oğula geçen veraset usulünün uygulanmaya başlamasıyla Sünnî ulema, bu tür yönetimleri zarureten meşru kabul etmiştir. Aksi takdirde, bu yönetimlerin siyasi, idarî ve hukuki tasarruf ve uygulamalarının geçersiz sayılması, fertlerin çeşitli haklarının zayi olmasına yol açacağı gibi çıkacak çatışmalarda toplumun huzur ve güveni de tehlikeye girmiş olurdu. Yine aynı bakış açısıyla, çoğunluğa göre yöneticinin fâsık (dinî ölçülere uymayan) veya zalim olması, kamu düzeninin korunması düşüncesinden hareketle iktidarın meşruiyetini ortadan kaldıran ve isyanı gerektiren bir sebep olarak görülmemiştir. Diğer yandan verdiği emirler dinî hükümlere aykırı düşmediği sürece fâsık veya zalim de olsa yöneticiye itaat edilmesi vâcip görülmüştür.

İkinci yaklaşıma göre âyetlerde geçen "ülü’l emr" tabiriyle fakihler ve âlimler; yani dinî ilimler alanında uzmanlık kazanmış kimseler kastedilmektedir. İslam hukukunun üzerine kurulduğu temel teori, her bir ferdi davranışın ve toplumsal ilişkinin ilahi iradeyi temsil eden dinî hükümlere göre düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Şu halde asıl sorun söz, davranış ve uygulamaların dini bakımdan değerini ve nasıl niteleneceğini belirleyebilmektir. Dolayısıyla ülü'l emr ile dinî hükümlerin elde edilmesi ve hadiselerin bu açıdan takdiri hususunda uzman kimselerin kastedilmiş olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim Fahreddin er-Râzî de ülü'l-emri "ehlü'l-hal ve'l-akd" (devlet başkanını seçme ve gerektiğinde görevden alma yetkisine sahip seçkinler grubu), bunu da "icma (âlimlerin bir görüşte ittifakı) yapmaya yetkin kimseler" diye tanımlar.

Üçüncü yaklaşım sahipleri ise ilk iki görüşü birleştirmek suretiyle "ülül emr" tabirinin hem yöneticileri hem dini ilimlerde uzman olan kimseleri ifade edecek genişlikte olduğunu savunurlar. Buna göre toplumsal yaşamı düzenleyen hükümlerin tespitinde dinî ilimlerde uzmanlaşmış kimselere, düzenlemelerin yürütülmesinde ise yöneticilere ihtiyaç vardır. Modern dönemde kamu hukuku ve siyaseti alanında yazılan eserlerde ülülemre itaati emreden âyetteki (en-Nisâ 4/59) "minküm"; yani "sizden" kaydına özel bir vurgu yapıldığı ve Müslümanlık şartından öte klasik dönem literatüründe yer almayan yeni yorumların geliştirildiği görülür. Bu durum totaliter yönetimlerin baskın olduğu İslam ülkelerinde dolaylı bir siyasi muhalefet söylemi şeklinde daha da öne çıkmakta; söz konusu yönetimler ülü'l emr kapsamı dışında görülmektedir. Bu dönemde ülü’l emri çok daha geniş kapsamda tanımlayan yaklaşımlar da vardır. Mesela Reşîd Rizâ'ya göre ulu'l emr ümmetin kendilerine güvendiği ilim adamları, ordu kumandanları, ticaret, sanayi ve ziraat gibi alanlarda faaliyet gösteren kamu kurumlarının başkanları, bunların yanında sendika ve parti liderleri, önde gelen gazetelerin yöneticileri ve başyazarları gibi kimselerin yer aldığı geniş tabanlı ehlü'l-hal ve'l-akdden meydana gelmektedir. Esasında bu görüş, ülü’l emrin, yönetici ve ilim adamlarından teşekkül ettiğini savunan klasik  yaklaşımın, toplumun önde gelenleri de eklenmek suretiyle güncelleştirilmiş bir versiyonudur.

KAYNAKÇA

Bedreddin İbn Cemâa, Tahrirü'l-ahkâm fi tedbiri ehli'l-İslâm (nşr. Fuâd Abdülmün'im Ahmed), Devha 1408/1988, s. 52-53, 62; Ebû Ya'lâ el-Ferra, el-Ahkâmü's-sultâniyye (nşr. Muhammed Hâmid el-Fiki), 
Beyrut 1403/1983, s. 19, 20-21, 23; Elmalılı, Hak Dini, II, 1374-1380, 1402-1405; Fahreddin er-Râzi, Mefâtihu'l-gayb, Beyrut 1411/1990, X, 116-122,159-161; Mâverdi, el-Ahkâmü's-sultâniyye (nşr. Ahmed Mübarek el-Bağdadi), Kahire-Kuveyt 1409/1989, s. 4, 24; Reşîd Riza, Tefsîrü'l-Menar, Beyrut 1393/1973, V, 180 vd., 299-302; Talip Türcan, Devletin Egemenlik Unsuru ve Egemenlikten Kaynaklanan Yetkileri, Ankara 2001, s. 205, 210-216, 226-229. 

DİA: Talip Türcan, "Ülü'l-emr", XLII, 295-297.









Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs