Kadiri Yolu

Salih as. ve Semud Kavmi

SÂLİH aleyhisselam

صالح عليه السلام

Semûd kavmine gönderilen peygamber.

Semûd kavmi Arabistan yarımadasının kuzeyinde bulunan bir vadide (Vadilkura) yer alan Hicr adlı şehir ve bölgede yaşamış bir topluluktur. Bu sebeple söz konusu kavim, Kur'ân-ı Kerim'de ashâbü'l-Hicr (Hicr'de yaşayanlar, Hicrliler) olarak anıldığı gibi (el-Hicr 15/80), Kur'an'ın 15. sûresi de adını 80. âyetinde geçen bu şehirden almıştır.

Bu bölge daha önce Hz. Hûd'un gönderildiği Ad kavminden olup da helak olmaktan kurtulanlar tarafından imar edildiğinden, her iki kavim birbirinin devamı olarak görülmüş, Semûd toplumuna "ikinci Ad" adı da verilmiştir. Bu yerin adı, daha sonraları ise Medâinüsâlih diye anılmaya başlanmıştır.

Semûd kavmi Kur'an'da ibret olmak üzere en çok anılan eski kavimlerdendir. Kur'an'da genellikle Nûh ve Ad kavimlerinden sonra, Lût kavmi ile Hz. Mûsâ dönemi Mısır kavminden ise önce zikredilir. Buradan hareketle, Semûd kavminin ve dolayısıyla Hz. Sâlih'in, Hz. Mûsâ döneminden önce yaşadığı anlaşılmaktadır (el-Mü'min 40/31). Hz. Sâlih ve kavminin kıssasına Kur'an'da birçok sûrede değinilmekle birlikte, beş sûrede bu kıssa ayrıntılı olarak anlatılır (el-A'râf 7/73-79; Hûd 11/61-68; eş-Şuarâ 26/141-159; en-Neml 27/45-53; el-Kamer 54/23-32).

Uzun ve güvenli bir yaşam için sağlam binalar yapmak isteyen Semûd kavmi kayaları yontarak evler inşa etmeye başlamıştı. Böylece ovalarında saraylar, dağlarında ise oyulmuş mağaralardan oluşan ve kalıntıları günümüze kadar ulaşan, eşsiz güzellikte bir şehir (Hicr) meydana getirdiler (el-A'raf 7/74: el-Hicr 15/82; el-Fecr 89/9). Ancak sahip oldukları bu servet ve ihtişam Semûd halkının başını döndürdü.

Dünya zevklerine karşı aşırı bir düşkünlük ve israf içinde yaşamaya başladılar. Bir süre sonra Allah'ı da unuttular ve putlara tapınan müşrik (Allah'a ortak koşan) bir toplum haline geldiler. İnsanları hak yoldan ayrıldıkları her defasında peygamberler göndererek uyaran ve tekrar doğru yola çağıran Allah Teâlâ, Semûd kavmine de, kendilerinden bir ismi, sevip saydıkları ve gelecekte kendisinden güzel hizmetler bekledikleri (Hud 11/62) Hz. Salih'i peygamber olarak gönderdi.

Hz. Salih ilk günden itibaren halkını tevhide (bir olan Allah'a inanmaya) çağırdı, Allah'tan başkasına ibadet etmemeleri gerektiğini söyledi. Kendilerine Allah tarafından bağışlanan nimetleri de hatırlattı ve bunun için Allah'a şükretmelerini istedi (eş-Şuarâ 26/141-145). Ayrıca, rahat bir yaşam sürmeleri sonucu iyice şımaran bu toplumu, sahip oldukları maddi imkanların kendilerini kurtaramayacağı konusunda uyardı: "Siz burada bağların bahçelerin, akan pınarların içinde; ekili tarlaların, meyvesi olgunlaşmış hurmalıkların arasında hep güven içinde kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?

Bunun için mi, kayalardan büyük bir ustalıkla görkemli evler oyuyorsunuz? Allah'tan korkun, bana itaat edin. Haddi aşan kimselerin emrine uymayın. Onlar yeryüzünde hep fesat çıkarırlar, düzeltmeyi hiç düşünmezler" (eş-Şuarà 26/146-152).

Tarih boyunca hakka davet edilen bütün toplumlarda olduğu gibi Semûd kavminde de, yoksul tabakaya mensup bazı kişiler dışında, Hz. Sâlih'in bu uyarısı karşılık bulmadı. Semûd müşrikleri diğer toplumların kendi peygamberlerine karşı ileri sürdükleri bütün mazeretleri ona karşı gündeme getirerek kendisine düşman kesildiler (el-Kamer 54/23-26). Peygamberin ancak melek olabileceğini, Sâlih'in ise insan olduğunu, atalarının dinine karşı geldiğini ve ona inananların fakirlerden oluştuğunu bahane ederek, kendisine karşı çıktılar. Hz. Salih ibret almaları için daha önce aynı topraklar üzerinde yaşayan Ad kavminin başına gelenleri de hatırlattı. Bu kavmin bütün zenginliğine rağmen doğru yoldan saptığı için helak edildiğini, eğer kendileri de yanlış tavırlarından vazgeçmezlerse aynı azaba çarptırılacaklarını söyledi (el-A'raf 7/74). Hz. Sâlih'in bu ikazları da Semûd halkı üzerinde etkili olmadı. Onun önceden toplum içinde itibarlı biri olduğunu itiraf etmelerine rağmen, atalarının taptığı putları bırakıp yalnızca Allah'a tapmalarını isteyince onun sözlerinden şüphe duyduklarını belirttiler: "Ey Sâlih! Sen, bundan önce aramızda kendisine ümit bağladığımız biriydin. Şimdi ise bizi atalarımızın taptığı şeylerden mi vazgeçirmek istiyorsun? Bizi inanmaya çağırdığın konuda derin bir şüphe içindeyiz" (Hûd 11/62).

Buna karşılık Hz. Sâlih'in bütün engellemelere ve itirazlara rağmen sabır ve kararlılıkla davetine devam etmesi üzerine, ona iman edenler giderek artmaya başladı. Bu durum üzerine çileden çıkan kavmin önde gelenleri yöntemlerini değiştirerek, yoksul ve zayıf tabakadan oluşan müminlerle alay etmeye ve onlar üzerinde baskı kurmaya çalıştılar. Bu baskıdan yılmayan müminler Hz. Sâlih'in peygamberliğini tasdik ettiklerini açıklamaktan çekinmediler (el-A'raf 7/75-76). Hz. Sâlih Allah tarafından gönderilen güvenilir bir elçi olduğunu ve görevi karşılığında kimseden dünyevi bir karşılık beklemediğini müşriklere defalarca tekrarladı. Ayrıca yeryüzünde bozgunculuk yapan ve ölçüsüzce saçıp savuran yöneticilere itaat etmemeleri konusunda halkı uyardı (eş-Şuarà 26/141-152). Buna karşılık, tevhit inancına direnen bütün toplumlarda görülen zorbalar grubu Hz. Sâlih'i toplumda bölücülük yaparak huzursuzluk çıkarmak, halkı aldatmak ve uğursuzlukla itham etti (en-Neml 27/45-47). 

İşi biraz daha ileri götürerek, Hz. Sâlih'in büyülendiği için kendisini peygamber sandığı yalanını uydurdular ve doğruluğunu kanıtlaması için ondan mucize beklediler (eş-Şuara 26/153-154).

Hz. Salih onlara apaçık bir mucize olarak dişi bir deveyi getirdi (el-A'râf 7/73; Hûd 11/63-64).

Kaynaklarda bu devenin mucizeliği, sert bir kayadan doğrudan canlı bir hayvan olarak çıkarılması, bütün kavmin tükettiği miktarda su içmesi ve içtiği su kadar da süt vermesi ile açıklanmıştır. Kayalara oydukları evlere güvenerek yoldan sapan bir topluluk için, kayadan çıkan bir dişi deve, esasen gayet uyarıcı bir mucizeydi. Hz. Sâlih, Semûd kavmine, ilahi bir imtihan olarak bu deveyle birlikte yaşamaları için bazı kurallar belirledi. Semûd halkı mevcut suyu deveyle dönüşümlü olarak kullanacak; suyu bir gün deveye, bir gün de kendilerine ayıracaktı (eş-Suarà 26/155-156; el-Kamer 54/27-28). Ayrıca Allah'ın gönderdiği bu devenin otladığı yere karışmayacak ve ona asla zarar vermeyeceklerdi. Hz, Salih, aksi takdirde başlarına büyük bir felaket geleceği hususunda onları açık bir dille uyardı (el-A'raf 7/73; Had 11/64).

Bu dişi deve bir süre onlarla birlikte yaşadı, otlaklarda serbestçe dolaştı, su içme gününde suyunu içti ve karşılığında Semûd halkı bu devenin sütünden yararlandı. Deve onların tamamına yetecek kadar süt veriyordu. Allah Hz. Salih'e bu deveye nasıl davranacakları konusunda halka gözetmesini ve onların yaptıklarına karşılık sabretmesini emretti (el-Kamer 54/27-28). Bir süre sonra, Hz. Sâlih'in deve sayesinde itibar kazandığını ve bu mucizeyle davasını güçlendirdiğini gören Semûd kavminin ileri gelenleri, bazı bahaneler öne sürerek rahatsızlıklarını dile getirmeye başladılar. Hatta daha da ileri giderek, kendi aralarında deveyi öldürme planları yaptılar.

İçlerinden birini bu işle görevlendirdiler ve o kişi deveyi ayaklarından keserek hunharca öldürdü (el-Kamer 54/29; eş-Şems 91/14-15). Bu vahim olayın ardından, büyük bir küstahlıkla peygamberlerine meydan okudular ve kendilerini korkuttuğu azabı artık getirmesini istediler (el-A'râf 7/77).

Hz. Sâlih onlara üç gün beklemelerini söyledi ve bu günlerin sonunda bekledikleri azabın geleceğini bildirdi (Hûd 11/65). Kendisi de, bu süre içinde ailesini ve ona iman eden sair müminleri şehirden çıkarmak için hazırlanmaya başladı. Bu arada müşrikler de boş durmuyor, şehirde fesat çıkaran ileri gelenlerden oluşan dokuz kişilik bir çete bu defa Hz. Sâlih'i ve ailesini öldürtmek için tuzak kuruyordu (en-Neml 27/48-50). Allah Teâlâ onların bu tuzaklarını boşa çıkardı ve Hz. Sâlih'e müminlerle birlikte şehirden ayrılma zamanının geldiğini, bunun ardından kavminin ilahi azaba çarptırılacağını haber verdi (en-Neml 27/50-53).

Semûd halkına verilen bu üç günlük sürede Hz. Sâlih ve ona inananlar şehirden (Hicr) uzaklaştılar. Dördüncü günün sabahında, beklenen ilahi azap Semûd halkına geldi, korkunç bir gürültü ve yıldırımların ardından gelen şiddetli bir deprem ile helak oldular (el-A'raf 7/78; Fussilet 41/17, el-Kamer 54/31), Bu korkunç felaketin ardından Semûd kavminin yurtları ıssız ve harap bir vaziyete donda (Had 11/68). Hz. Muhammed Tebük Gazvesi sırasında Hicr'den geçerken bu halkın başına gelenlerden duyduğu üzüntüyü dile getirmiş ve yanındakilerin bu olaydan ibret almalarını istemiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 58, 72; Buhári, "Megazi", 80; Müslim, "Zühd", 38).

Semûd kavmi, kendilerine verilen nimetlere nankörlük etmiş; onlara bu imkânları bahçeden Allah'ı önce unutmuş (nisyan), sonra da O'na karşı gelmişlerdir (isyan). Her halde ve şartta vazifesini yerine getiren ve onları doğru yola iletmek için çırpınan peygamberleri Hz, Salih'in uyarılarına da aldırmamış, onun haber verdiği azabı ise küçümsemişlerdir. Gözleri önünde bir mucize olarak gönderilen deveyi öldürmeleri ise, bardağı taşıran son damla olmuştur.

Sonuçta, sahip oldukları dünyevi zenginlikler onları kurtaramamış, ansızın gelen bir felaketle yok olup gitmişlerdir. Bu sebeple Allah Teâlâ bütün insanları Semûd kavminin başına gelenler üzerinde düşünmeye davet etmekte ve onların akıbetinden ders çıkarmamızı istemektedir: "İşte bak, (Salih'e kurdukları) tuzaklarının sonu ne oldu? Onları da, kavimlerini de, hepsini birden helak ettik. İşte zulümleri yüzünden çökmüş, boş kalmış evleri! 

Şüphesiz bunda bilen bir topluluk için büyük bir ibret vardır. Allah'a iman eden ve O'na karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık" (en-Neml 27/51-53). 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs